Uzun yıllar özgürlük mücadelesi veren bir toplumun, hak ettiği özgürlük ortamına kavuşması, kendi kendini yönetebilecek bir duruma gelmesi; hele 'ayrı bir devlet' ilan etmesi hiç de kolay olmadı...
Büyüklerimizin dediği gibi hayal bile edilemeyecek değişimler yaşandı bu ülkede...
Fakirlik ve yokluk sonrasında bolluk dönemi başladı...
Rumlardan büyük bir servet kaldı...
Evler, dükkânlar, lokantalar, tarlalar, oteller...
Şimdi 48 yıl öncesine dönerek, bunların 'adaletli bir şekilde dağıtılmadığını' tartışmanın anlamı yoktur...
Fakat; büyük bir fırsatın, zafer sarhoşluğu içinde ve beceriksiz yönetimler sayesinde heba edildiğini her fırsatta anımsatmak görevimizdir...
Ganimet döneminin başlamasından kısa bir süre sonra bavul turizmi sayesinde bu ülkeye inanılmaz paralar aktı...
Çok sayıda ithalatçı “Avrupa’nın zenginleri” arasına girdi...
Ancak bu insanların büyük bir kısmı kendi ülkelerine elle tutulur yatırım yapmadılar...
Onları teşvik eden de olmadı...
Ya da teşvikleri dinlemeyecek kadar güçlüydüler...
Yatırım yapmadıkları için, bavul turizminin iflas etmesi sonrasında Kuzey Kıbrıs'ın ekonomisi can çekişmeye başladı...
Acil ilaç gerekiyordu...
Ankara çare üretti...
Bavullara para doldurup buraya gönderdi...
Buradaki yöneticiler, para geldiği sürece kamuda inanılmaz şişkinlik yarattılar...
Parti rozetine göre istihdam olanakları sundular...
Tehlikenin büyüğü geldi
Bugün siyaset sahnesinde olanların büyük bir kısmı, geçmişteki hatalardan sorumludur...
Ama toplum olarak bizler de sorumluyuz...
Tarlada çalıştıracak adam kalmayınca, üretimden söz edemeyeceğimizi düşünmedik...
Gün gele üretmek adına bu ülkeye nüfus aktarılacağını göz ardı ettik...
Nüfusun akması karşısında 'azınlığa düşüleceğini' görmezden geldik...
Kısacası; bugünkü sonucu büyük ölçüde kendimiz hazırladık...
Meclis'ten yasalar geçirdik...
Yanlışları 'aslanlar gibi' savunanlar oldu...
Şimdi her taraftan bir ses yükseliyor...
"Kendi ülkemizde azınlığa düştük" deniliyor...
Öyleyse; alın size bir atasözü:
"İnsan ne ekerse, onu biçer..."
Çalışmadan, üretmeden, satmadan kazanma yolunu seçtiğimiz için bugünlere geldik...
Küçük ülkemizde siyaseti, ülke yönetmeyi yüzümüze gözümüze bulaştırdık...
Parayı sadece Ankara'dan bekleyenler; suç patlamasının nedenlerini Türkiye’yi yönetenlere anlatma cesaretini gösteremediler...
"Küçük ülkemiz bu kadarını kaldıramaz" diyebilselerdi, hiç kimse bunun aksini iddia edemezdi...
Aslında düşük ücretli işçi çalıştırmayı prensip edinen bazı müteahhitler ve bazı işletme sahipleri de buna katkı koydu...
"Çalıştıracak adam bulamıyoruz" diyerek, hükümetlere sürekli korku verdiler...
Onlar da nüfus akışını durduracak hiçbir girişim yapmadı...
Kuşkusuz son zamanlarda Türk işçilerin yerini büyük ölçüde Afrika kökenliler aldı…
Bu gelişme KKTC için son derece tehlikeli olduğu halde hala önlem almaya yanaşmamak, gelecek açısından kaygı vericidir…
Uyuşturucu patlamasının önlenemez bir noktaya gelmesi durumunda herkes parmaklarını ısıracak ama çok geç olacak…
İyi pazarlar…
TEK ÇÖZÜM YOLU TEK KURTULUŞ YOLU TÜRK LİRASINDAN ÇIKMAKTIR. HER GÜN DEĞER KAYBINA UĞRAYAN PARA BİRİMİNDE KALMAK AKIL KARI DEĞİLDİR. DERHAL EURO'YA GEÇELİM.DERHAL AVRUPA BİRLİĞİNE ÜYE OLALIM.DERHAL KIBRIS CUMHURİYETİ'NİN KANATLARI ALTINA GİRELİM.ŞU AN Kİ SİSTEMDE HER GÜN FAKİRLEŞİYORUZ.YOK OLUYORUZ.