banner564

Ne yapıyoruz?

Crans-Montana zirvesinin ardından çeşitli açıklamalar gelmeye devam ediyor. Her ne kadar bu sürecin Kıbrıs Türk Toplumu lehine olumlu bir gelişme olmayacağı yönünde bir düşünceye sahip olsam da, az da olsa bir diğer yanım acaba bu sefer tamam mı diye bekledi. Fakat süreci her zaman çok iyi takip eden bizlerden büyük abilerimiz hiçbir zaman böylesi bir beklenti içine girmemişlerdir. 1974 öncesi yaşantılar ve sonrasındaki 43 yıllık süreç çok iyi göstermiştir ki Kıbrıs adasında siyasi eşitliğe dayalı, iki toplumlu bir çözüme ulaşmak mümkün değildir. Her ne kadar Kıbrıs Türk toplumu iki senaryolu siyasi gelişime hazır olsa da, Kıbrıs Rum Toplumu her iki siyasi senaryoya da hazır değillerdir. 
İki siyasi senaryo diyorum çünkü 1974 sonrası iki ayrı bölgede yaşayan Kıbrıs Türk ve Rum toplumu yan yana bugünlere gelmiştir. Kısaca Kıbrıs Türk toplumu kendi başına, kendi coğrafyasındaki varlığını devam ettirebileceğini kanıtlamış ama Kıbrıs Rum toplumu bu durumu hazmedememiştir. 2004 yılında Annan referandumunda, Kıbrıs Türk Toplumu siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon yapısına da evet demişlerdir. Fakat Kıbrıs Rum toplumu aynı referandumda siyasi eşitliğe dayalı bir federasyona hayır demişlerdir. 43 yılın sonunda tüm dünya şunu görmelidir ki, Kıbrıs Türk Toplumu adada hem birlikte yaşamayı kabul etmiş hem de ayrı yaşayabileceğini göstermiştir. Artık Kıbrıs Rum toplumunun bir karar vermesi gerekmektedir. Çünkü bu notadan sonra bir üçüncü seçenek yoktur. Ya bir federasyon çatısı altında birlikte, yada yan yana ayrı iki toplum olarak yaşarız bu coğrafyada… Üçüncü bir alternatif olduğunu düşünmüyorum.
Bir diğer yandan 20 Temmuz kutlamaları sırasında yaşananlar bana ilginç geliyor. Her iki toplumda bazı kesimler 15 Temmuz 1974’de yaşananları unutmuşçasına, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatına odaklanıyorlar. 20 Temmuz günü ELAM örgütünün Lefkoşa sınır kapılarında yaptıkları eyleme anlam veremezken, Cumhurbaşkanlığı sarayındaki resepsiyonda da yapılan pankart açma eylemine de anlam veremedim. ELAM örgütü barış istemezken, Türk toplumunu adada yok sayarken, Türk Toplumu içinde bazı arkadaşlar da Dayanışma Örgütü adı altında Cumhurbaşkanı sayın Akıncı’nın resepsiyonunda “Acıların Bayramı Olmaz, Geçmişinle Yüzleş” pankartı açma eyleminde bulundular. 
Keşke diyorum imkan olsa da her iki gurubu bir araya getirebilsek. ELAM ve Kıbrıslı Türk Dayanışma Aktivistleri aynı ortamda bir araya gelebilseler ve her iki grup da birbirlerine ne istediklerini, ne arzuladıklarını anlatabilseler. İnanıyorum ki bu iki grubu bir araya getirebilirsek esas o zaman Kıbrıs’ta nelerin yaşanabileceğini pratikte de öğrenmiş oluruz. İlla ki böylesi bir senaryoyu olumsuz düşünmemek gerek. Kim bilir belki de liderlerin başaramadığı anlaşmayı ELAM ve Kıbrıs Türk Dayanışma Derneği başarır.
Her şey bir yana 2015’de yeniden başlayan toplum liderlerinin görüşmelerinde güven artırıcı önlemlerde dahi bir adım ilerleyebilmiş değiliz. Derinya ve Aplıç sınır kapıları henüz açılamadı, GSM şirket hatları birleştirilemedi ve aynı frekanstan yayın yapan Türk-Rum, radyo/televizyon frekanslarının karışmaması için ortak bir düzenleme yapılamadı. Güven artırıcı önlemler her iki toplum liderinin de bir araya geldikleri ilk günlerde hemfikir oldukları konulardı. Geldiğimiz noktada ise henüz güven artırıcı önlemlerde dahi bir adım ilerleye bilmiş değiliz. 
Crans-Montana sonrası taraflar birbirlerini suçlaya dursun, asıl soru şimdi biz Kıbrıs Türk Toplumu olarak ne yapmak istediğimiz ve ne yapacağımızdır. Umarım bu soruların yanıtını da yine biz kendi içimizde üretiriz…
Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner471

banner473