banner564

Ne yaptık, ne yapıyoruz?

   Üzücü bir olay yaşandığı zaman ‘geçici bir süre’ herkes ayağa kalkıyor, eleştiriyor, suçluyor, hatta iftirada bulunuyor…

   Özellikle sosyal medyadaki eleştirilerin önemli bir kısmı artık ‘kabul edilebilir’ demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlarını aşmış durumdadır…
   Önceki gün yaşanan üzücü olaydan sonra sosyal medyadaki paylaşımlardan rahatsız olan bir bayan, endişe verici yorumların durdurulması konusunda ne yapacağını, kime başvuracağını sorduğu zaman, kendisine verilebilecek tek cevabımız vardı:
   “Gidin Meclis’teki tüm arkadaşlara bir yazı verin ve Bilişim Yasası’nın çıkarılmasını talep edin…”
   Bilişim Yasası’nın neden çıkarılmadığını anlamak mümkün değildir…
   Bazı bakanlar, milletvekilleri ve meclis dışındaki siyasilerin bir kısmı sosyal medyadaki saldırılardan veya hakaretlerden rahatsızlık duyduklarını söylemekle birlikte, eksikliği hissedilen bir yasanın geçirilmesi konusunda herhangi bir adımın atılmaması oldukça düşündürücüdür…
   Bugün bir başkasına yapılan, yarın size yapılır…
   Sonrasında çok üzülürsünüz ama hiçbir şey yapamazsınız…
  Kontrolsüz internet gazeteleri ve TV’leri vardır…
  TV kanalı kurmak isterseniz gerekli yatırımları yapar, Yayın Yüksek Kurulu’ndan izin alırsınız…
  İnternet TV’si için herhangi bir kural yoktur…
   Bu ülkede istenen kuralsızlık, yasadışılık mıdır?..
   Bu ülkenin daha fazla yasadışılığa, hedefsiz saldırılara, kişilerin özel yaşamıyla oynanmasına tahammülü kaldı mı?..
   Her fırsatta Avrupa’dan söz eden ve bu uğurda her şeyini vermeye hazır olanlar bu konuda neden harekete geçmiyor, neden yasadışılığı ortadan kaldırmıyor?..

Toplumun ruh hali
   Bir diğer önemli sorunumuz toplumun önemli bir kısmının yaşadığı ruhsal sıkıntılardır…
   Doğru ve güvenilir haberleri takip etme alışkanlığı olmayanlar, küçük Ercan’ın annesi tarafından öldürülmesi sonrasında psikologların neden konuşturulmadıklarını veya hangi TV kanalında bu konuya önem verildiğini sormaya başladılar…
   Gerçekten yazık…
   Okuma, izleme, araştırma alışkanlıklarının ‘eğitimli kesimlerde’ dahi dibe vurduğunu görmek insanı üzüyor…
   Diyalog; haftalar öncesinden Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Baş Doktoru Abidin Akbirgün’ün açıklamalarını gazetede manşete çekmiş, TV’de ise tekrar tekrar yayınlamıştı…
   Başlığı aktarıyorum:
   “Psikolojik sorunu olanlar 21 bini aştı”…
   Hasta sayısı arttığı halde Baş doktor dâhil sadece 3 psikiyatrisin görev yaptığı bu hastanenin gerek personel, gerekse yatılı tedavi olanaklarının yetersizliğine dikkat çekmiş, toplumun yaşadığı travmayı gözler önüne sermiştik…
   Sorgulanması gereken, Ocak ayında yayınlanan bu haber sonrasında ilgililerin ne yaptığıdır?..
   Gerek hastane, gerekse hastalar konusunda ne tür önlemlerin alındığını sorgulamak ve ileri adım atılması için özellikle de sağlık örgütlerinin harekete geçmesi kaçınılmazdır…
   Ne var ki; bizdeki örgütçülük anlayışında ‘siyasi partilere bağımlı’ hareket alışkanlıkları vardır…
   Bir ikincisi de sadece üye çıkarlarına yönelik eylem anlayışı…
   Yaşananlar konusunda başka bir izahata veya başka nedenler üzerinde durmaya da gerek yoktur…
   İğneyi önce kendimize, çuvaldızı da başkasına batırmalıyız… 

YORUM EKLE

banner471

banner473