banner564

Nerde kalmıştık?

Yaşadığımız coğrafyada yer alan her iki toplum da, seçim süreçlerini geride bırakmış bulunmaktadırlar. Güney Kıbrıs’ta yapılan başkanlık seçiminde, ilk turda kimse yeterli oy sayısına alamadı ve ikinci turu 4 Şubat Pazar günü yapıldı. Sayın Anastasiadis ve Sayın Malas’ın yarıştığı ikinci turu, Anastasiadis kazandı. Zaten Sayın Malas’ın Eğitim Bakanı atarken, Kilisenin ve Başpiskopos’un onayını almayacağını açıklaması, seçim yarışında bir darbe almasına neden olduğunu düşünmekteyim. Malas’ın bu açıklamasından sonra Başpiskopos ikinci turda desteğini Nikos Anastasiadis’den yana kullanacağını açıklamıştı. Başpiskopos’a, Malas’ın Eğitim ile ilgili açıklaması sorulduğunda, “Malas’ın açıklamalarını yorumlamayacağım çünkü bu adam başkanlığa seçilmeyecek. Stavros Malas  ikinci turu kazanmayacak” diyerek Malas’ın önünü kesmişti.
Her iki kesimde de hükümet çalışmaları tamamlandıktan sonra sıra Kıbrıs görüşmelerine gelecektir. Kıbrıs sorununa adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunabilmesi adına  Cenevre'de 12 Ocak'ta düzenlenen ilk konferanstan sonra 28 Haziran'da Crans-Montana'da başlayan ikinci oturumu maalesef sonuçsuz kalmıştır. Bunun ardından BM Genel Sekreteri Guterres Kıbrıs müzakerelerinin anlaşmaya varılamadan sona erdiğini açıklamıştı.
Biz bunun ardından “B planı” hatta “C planı” derken aniden kendimizi erken genel seçimler içinde bulduk. Görüşmeler sonrası bizler yeni yol haritası ne olabilir diye sesli düşünürken, kimileri Hong Kong modeli, kimileri Tayvan modeli, kimileri de Monaco modeli olabileceğini dile getirmişlerdi. Fakat aniden hodri meydan denilerek erken seçim dendi ve durum hepimizin malumu. 
Yukarda da belirtiğim gibi Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşmeler bitti derken, aslında görüşmelerin bitmediğini ve sadece ara verildiğini Guterres’in açıklamasından da anlaşılıyordu. İsviçre'nin Crans-Montana kentinde on gün süren Kıbrıs Konferansında sadece konferans sona ermişti. Gelinen noktada Kıbrıs Sorununda sorulabilecek tek bir soru akla geliyor “Nerde kalmıştık?”.
Benim Kıbrıs sorunu ile üzerinde durduğum nokta şudur! Biz Kıbrıs Türk toplumu olarak 1974’den sonra ayrı bir toplum olarak yaşamaya başladık ve KKTC kurulması ile de ayrı yaşamaya devam ediyoruz. 2004 yılında iki bölgeli, iki toplumlu Federasyon yapısı içeren Annan Planı’na da evet dedik ve birlikte yaşayabileceğimizi ifade ettik. Böylesi bir durumda karar verme sırasının Kıbrıs Rum toplumunda olduğunu ısrarla belirtmek isterim. Ya herkes kendi yoluna gidecek ya da birlikte aynı coğrafyada sürdürülebilir bir yapıda anlaşarak, birlikte devam edilecek. Fakat burada belirtmek isterim ki bir Federasyon yapısında anlaşmaya varılırsa, anlaşma içerisinde iki soruma yanıt arayacağım. Birincisi siyasi eşitlikle birlikte dönüşümlü başkanlık olacak mı? İkincisi ise herhangi bir anlaşmazlık durumunda ayrılık olacaksa bunun çatışmaya dönüşmeden kadife ayrılık dedikleri bir ayrılık modeli de bu anlaşma içerisine yazılacak mı?
Her iki toplum lideri de Kıbrıs müzakere tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, başkent Lefkoşa’nın Türk ve Rum çarşılarını birlikte gezerek başlamışlardı görüşmelere. Düşüncem o dur ki yine bir yemek daveti ile bir görüşme süreci başlatılma çabası içine girilecektir. Yeniden seçilen Anastasiadis bunun sinyalini seçilir seçilmez verdi zaten. Gelişmeleri hep birlikte izleyip göreceğiz.
Güzel bir hafta dileklerimle, herkese iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner608

banner474