banner564

Niyet varsa ilerleme olur

  Liderlerin yarınki görüşmesi adanın geleceği açısından büyük önem taşıyor…
  Adına ‘gayrı resmi bir görüşme’ dense de; bundan sonraki adımların ne olacağını belirleyecek bir buluşma gerçekleşecek…
  Kuşkusuz; bu sürecin en iyi ve en sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz...
  Kıbrıslı Türkler olarak 1974 öncesinde çok büyük acılar yaşadık...
  Rumlara sorarsanız, onlar da 1974 sonrasında acı yaşadıklarını söylüyorlar...
  Bu da doğru...
  Ne var ki; 1974’ü davet eden, 1963’te başlayan saldırılar ve sonrasında Yunan faşist cuntasının darbesiydi...
  Bu gerçekleri herkesin bilmesi ve daima söylemesi gerekiyor...
  Çünkü Rum okullarında, 1974 öncesindeki olaylardan söz edilmiyor...
  Gelecekte benzeri acıların yaşanmaması için, iki toplum arasındaki ilişkilerin gelişmesine yardımcı olacak adımların bundan sonra daha hızlı bir şekilde atılması gerekiyor…
   Yeni sınır kapılarının açılması bunlardan bir tanesidir…
   Bir diğeri; iki toplumlu etkinliklere ve ortak ticarete ağırlık verilmesidir…
   Bunu başarabilir miyiz?..
   Elbette kolay değildir…
   Öncelikle basının ve siyasilerin bu konuda adım atması gerekiyor…
   Güneyde yüksek tirajlı Fileleftheros gazetesinin, Rum halkını bizlere karşı kışkırtma politikasını değiştirmesi ve göreve geldiği ilk günden itibaren çözüm için çalışan liderimiz Mustafa Akıncı’ya yönelik ‘işgalci lider’ sözcüğünü sonlandırmasını bekliyoruz…
  
Peki çözüm olacak mı?

  Kıbrıslı Türkler affedicidir...
  Kızıp, bağırsa da bir süre sonra değişen, affedebilen ve kin tutmayan insanlarız...
  Yaşanan büyük acılara karşın 24 Nisan 2004 referandumunda Annan Planı’na “evet” diyen bir toplumda kin ve nefret duygusu aranmaz...
  Yeniden göç etme ve sıkıntıya düşme pahasına “evet” diyen bu halka, Türkiye dışında hiç kimse yardımcı olmadı...
  Hatta kendi yöneticileri ve sivil toplum örgütleri dahi bu halka doğru dürüst hizmet etmedi...
  Elde edilen paha biçilmez olanaklara karşın burada Avrupa standartlarında bir yaşam düzeni kurulmadı...
  Yağmur yağdığında kentlerimiz hala sular altında kalıyorsa...
  Kanalizasyon boruları tıkanıyor, kentlerimiz lağım sularıyla yıkanıyorsa...
  Otobüs terminallerimizin çatılarında hala asbestli malzemeler duruyorsa...
  Hayvanlarımız hastalıktan kırılıyorsa...
  İnsanlar çocuklarını götürebilecek bir Lunapark dahi bulamıyor ve çareyi güneyde arıyorsa...
  Dağlarımızın oyulmasına, ormanlarımızın, sahillerimizin çöplük haline getirilmesine göz yumuluyorsa...
  İnsanlar elbette mutlu olamazlar...
  Ve öyle bir noktaya gelirler ki; geleceğini tehlikeye atacağını bildikleri planlara dahi “evet” demek zorunda kalırlar...
  Hikâyemizin özeti budur...

YORUM EKLE

banner471

banner473