banner564

Niyet ve ulaşılan 

Niyet ile ulaşılan arasında ciddi bir makas oluşması siyasi alanda her açıdan önem taşır. Niyetinizin iyi olmasına karşın iç ve dış faktörlerdeki değişimler, niyete ulaşmanızı engellerse, değerlendirmesi farklı olur. Ama niyetinize ulaşmak sizden kaynaklanan ciddi nedenlerle olmuyorsa, o zaman işiniz çok zorlaşır. Bu bakımdan niyet ile ulaşılan sonuç arasındaki makasın açık kalmasının nedenlerini sağlıklı olarak değerlendirmek herkesin ilgi alanı olmalıdır.
Bu niyet ve ulaşılan sonuca bakmak, hem Güney Kıbrıs hem de Kuzey Kıbrıs açısından önem taşır. Güneyde 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu yapısını darbe ile değiştirmek ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Elen karakteri ağırlığı ile şekillendirmek niyeti öne çıktı. Bu amaçla çıkılan yol, Kıbrıs Rum Toplumuna ve adaya huzur getirdi mi? Bir kere bu darbe yalnız Kıbrıs Türk Toplumuna zarar vermedi.  Tek yanlı darbe başarısı, Kıbrıs Rum Toplumuna da ciddi zarar verdi. Bu zararın en önemli noktası, Kıbrıs Rum Toplumu içinde militarizmi beslemesi oldu. Beslenen bu militarizm, kendi içlerinde 15 Temmuz 1974 faşist darbesini doğurdu. Darbecilerin niyeti; 1964’te üstü örtülü olarak fiili yaşama geçirdikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Elen karakteri verme işini, 15 Temmuz Darbesi ile ilan ettikleri Kıbrıs Elen Cumhuriyeti ismi ile perçinlemekti. Ne oldu? 20 Temmuz 1974’e köprü oldular. Sonuçta ada fiili olarak ikiye ayrıldı. Yani niyetleri ile ulaştıkları sonuç arasında ciddi bir makas oluştu. 
Kıbrıs Türk Toplumu ise Kıbrıs adasında Azınlık değil siyasi eşit bir varlık olmak niyetini ortaya koydu. Bu niyet ışığında ENOSİS karşısında Taksim tezine sarıldı. Fakat dış faktörün ağırlığında, siyasi eşitlik temelinde adanın eşiti olarak Kıbrıs Cumhuriyeti ortağı oldu. Yani Taksim niyeti ile çıkılan yolda siyasi ortaklığa ulaştı. Bugün hala bu ortaklığın getirdiği haklar temelinde siyaset yapmayı bu ortaklık noktasını ret edenlerde göz ardı edemiyor. Gaz konusu, adanın geleceğinde eşit söz hakkı hatta pasaport konusu dahi buna dayanmaktadır. Ancak 1974 sonrası siyasi eşitlikle adanın meşru ortağı olma amacı yerini farklı niyete bıraktı. Bu ise Federal çözümü reddederek ayrı devlet olma noktasına ulaşmak olarak gelişti. O gün bu gündür model aranıyor. Tayvan modeli, Monaco modeli, en nihayetinde de “egemen eşitlik” denen dönemde Singapur modeli de dendi. Şimdi “egemen eşitlik” diyenler “serbest bölge modeli” diyor. Bu ikisi arasındaki farkı dahi insanların fark edemeyecekleri varsayımı ile kendi halkının aklını dahi küçümsüyorlar.
Kısacası bugün iki tarafında Çözümsüzlük şartlarında, niyetleri göz önüne getirildiğinde ulaştıkları konağın sorunlu olduğudur.  Bu konak, kendi toplumlarına ve adanın bütününe huzur getirmedi. Üstelik bu hal yalnız ada ile ilgili değil. Ama aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan’la da ilgilidir. Çünkü bu hal Ege ve Doğu Akdeniz’e de huzur ve güvenlik getirmiyor. Aksine bu üç ülkenin halklarına karşılıklı düşmanlık üretiyor.
Bu bakımdan 18 Eylül’de New York’ta olumlu bir beklenti havası olmasa dahi BM Genel Sekreteri ile iki liderin yapacağı toplantı önemli olmaktadır. Belki niyetler ile ulaşılan arasında oluşan ciddi makas farkını, bu buluşma bir tık olsun daraltır. Hiç olmazsa yarına dair küçük dahi olsa Güven Artırıcı bazı adımların atılması “hissasına” katkı yapar. Çünkü adanın iki yarısında niyetler ile ulaşılan nokta arasında oluşan bu ciddi makas ve uçurum,  adanın coğrafi ve jeolojik olarak yeniden batmasını değil ama siyaseten ve ruhen batmasını getirecek. Hem de tüm tarihi birikimleri ile birlikte. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish power
Turkish power - 3 yıl Önce

Bırakınız palavrayi annan planını kim reddetti crans montajda kim masadan kalktı palikarya annan planını kabul etse bunları konuşuyor olacakmiydiniz o zaman ne zirvaliyorsunuz ne yapalım altlarına mi yatalim

Turkish power
Turkish power - 3 yıl Önce

Adamlar sizi istemiyor.

banner471

banner474