banner564

Ödemekte olduğumuz bedel sorunun kendisinden daha büyüktür

“Coğrafya kaderdir” sözü yüz yıllar önce İbni Haldun tarafından söylenmiş bir sözdür. Hangi coğrafyada doğarsanız oranın iklimi, yeryüzü şekilleri ve havası orada yaşayanların geleceğini de şekillendirmektedir. Fiziki coğrafya unsurlarına bir de beşeri coğrafya unsurları eklenince elli yıldan fazla bir zamandır Kıbrıslı Türk toplumu aynı kaderi yaşamaya devam etmektedir. Bu açıdan yaşadığımız coğrafyayı da ele alırsak yüzyıllar öncesinden söylenen sözün haklılığı bir anlamda tescil edilmektedir.
Kıbrıs Sorunun adada yaşayan iki toplum arasındaki bir problem gibi görünse de sorunun uluslararası boyutu çok daha farklıdır. Birleşmiş Milletlerin beş daimi ülkesinin bir şekilde çıkarları uğruna müdahil oldukları Kıbrıs Sorununda çıkarları örtüşmemektedir.
Rusya, Kıbrıs’ın NATO Üyesi olması ihtimalini göz ardı etmeyerek ada üzerinde ciddi etkisi ve mevcudiyetini artırmak eğilimdedir.
1956 yılında Süveyş krizi ile bölgedeki etkinliğini kaybeden Fransa, bölgede yeniden söz sahibi olma arzusundadır. Bu açıdan Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarını fırsat bilerek avantaj sağlama peşindedir.
Süveyş krizinden sonra Doğu Akdeniz’deki varlığını pekiştirmeyi başaran İngiltere, 1960 antlaşması ile adadaki varlığını garanti altına almıştır. Günümüzde bölgenin hâkimi olan ABD ile ortak çıkarların temelinde hareket etmektedir.
ABD bölgedeki etkinliğini artırmak için Kıbrıs’ı NATO’un bir parçası haline getirmek arzusundadır. Böylece NATO’nun güney kanadını ve bir anlamda Rusya’yı da kontrol altına almayı istemektedir.
Çin ekonomisinin hızlı büyümesi, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına bağlıdır. Çin’e düzenli enerji akışı için bölgede istikrar olması gerekmektedir. Ayrıca Çin Tayvan sorununda, Kıbrıs sorununun örnek teşkil edeceğini düşündüğünden dış politikasında Kıbrıs sorununa hep temkinli yaklaşmaktadır.
Kıbrıs sorununun getirdiği belirsizlik ağırlaşmış sorunlarla birlikte Kıbrıs Türk toplumuna sürdürülebilir olmayan eğilimleri de beraberinde getirmiştir. Kıbrıslı Türk siyasilerin hareket alanları daralırken, Kıbrıslı Türk toplumun da siyasilere olan güvenleri her geçen gün daha da azalmaktadır. Fakat kendi içimizdeki yapıyı Kıbrıs Sorunu ile bağdaştırıp, toplumsal sorunları halı altına süpürmek, Kıbrıs Türk toplumunu günden güne daha da eritmektedir.
Kıbrıs Türk toplumunun bu coğrafyada ödediği maddi ve manevi bedelin maliyeti, sorunun kendisini kat ve kat aşmıştır. Sorunlarımızın çözümünün tümünü Kıbrıs Sorununun çözümüne bağlıyoruz. Kendi iç meselelerimizin çözümümü Kıbrıs Sorununa bağladığımız süre içinde, kendimizi kandırmakla birlikte, gelecek genç nesillere de sorundan başka hiç bir şey bırakmıyoruz. BM’nin beş daimi ülkesinin gerçeklikleri çerçevesinde Kıbrıs Sorununa BM temelinde bir çözüm yakın bir gelecekte görünmüyor. Biz kendi iç sorunlarımızı kendi içimizden çözmekten başka bir alternatifimiz olmadığını artık görmeliyiz.
Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar.

YORUM EKLE

banner471

banner473