Halkın Partisi’nin ilk yıllarında ilgi ile izlediğim kişilerden biri Kemal Bağzıbağlı idi. Tanımam, uzaktan izlemeye çalıştım. Tolga Atakan’ın bakanlığı sırasında Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığı da yapan iyi eğitim almış genç bir adam.
Kemal Bağzıbağlı, şimdi Azerbaycan’da Hellim isimli bir restoran çalıştırıyor. Başka bir şirket üzerinden de Kıbrıs Türk ürünlerini Azerbaycan’a tanıtmaya ve satmaya çalışıyor. Ürünlerimizi Türkiye üzerinden Azerbaycan’a pazarlayabilirsek bunun sonucunda kendimizi de çok iyi bir şekilde tanıtmış, turizm potansiyelimizi artırmış; üretimin gelişmesi için yetersiz olan iç pazarımızı büyütmüş olacağız.
Türki devletlerin Türk Devletleri Teşkilatı’ndan çok önce oluşturdukları TÜRKSOY isimli bir kültür kuruluşu var. Türk Dünyasında kurulan ilk işbirliği teşkilatı olan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY; 1993 yılında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Cumhuriyeti kültür bakanları tarafından imzalanan anlaşmayla kurulmuştur. KKTC, TÜRKSOY’a sadece gözlemci üyedir ama kuruluşundan beri pek çok etkinliğine katılmış veya ev sahipliği yapmıştır. KKTC’de belki de onlarca etkinlik düzenlemiştir.
Üniversiteler ve hatta orta eğitim kurumları arasında güçlü bağlar kurmak ve öğrenci değiş-tokuşu yapmak da mümkündür.
Türki devletlerle ilişki kurmaktan söz ettiğimiz zaman akla ilk gelmesi gereken şey, ticari ve kültürel ilişkileri geliştirmek olmalıdır. Bunun için gereken kurumsal ve ahlaki zemin vardır ve sağlamdır. Avrupa Birliği veya başka bir uluslararası kuruluşun bunları engellemesi için hiçbir neden olmadığı gibi engelleme için kullanabilecekleri araçlardan da yoksundurlar.
Buna karşılık gerek Türkiye gerekse KKTC yetkilileri, “KKTC’yi siyasi olarak kabul ettirmeyi” her şeyden önemli saymışlar ve her türlü kazanımdan daha öncelikli görmüşlerdir. Bunun nedeni, kendi siyasi gelecekleridir. KKTC’yi siyasi olarak tanıtmak, bunlar için “önemli bir iç politika aracı” haline gelmiştir.
Son günlerde bazı Türk devletlerinin Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açmaları ve KKTC’nin tanınmaması ile ilgili tartışmaları da tümüyle iç politika bakımından değerlendiriyoruz. Ben de “KKTC’nin tanıtılamayacağının belli olduğunu” ileri süren taraftayım ama Türk devletleri ile ilişkilerin geliştirilmesini hem istiyorum hem de bunun mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bunun tek koşulu gerçekçi olmak ve Türk devletlerini “KKTC’yi tanımak uğruna kendi çıkarlarını tehlikeye atmaya” zorlamamaktır. Zorlasak da yapmayacaklar zaten… Ama zorlamak onlarla kurabileceğimiz ilişkileri de tehlikeye atıyor. Mesele budur!
Bu zorlamayı yapmak yerine; turizm, eğitim veya kültür alanında çalışan Kemal Bağzıbağlı gibilere destek olsak, şimdiye kadar çok daha iyi ilişkiler kurmuş olacaktık.
Tanınma, “şartlar olgunlaştığında” olacakmış zaten! “Şartlar” oluşana kadar yapılacak şeyler olduğundan söz ediyoruz biz de…
“Tanınma şartları” olgunlaşana kadar Türk Devletleri ile ilişkileri geliştirmek için yapılacak şeyler de vardır!