banner564

Protokol mü? Yoksa ne? 

Ekonomik Protokol imzalandı. Geçen yazımda ifade ettiğim gerçekler hemen gün yüzüne çıktı. Halka doğru dürüst bilgi verilip,  farklı görüşlerle tartışmalar yapılmadığı için, gayri resmi kanallardan konuyu öğrenen kamuoyu, ciddi bir reaksiyona girdi.
Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan Yardımcısı’nın olayı, yalnızca 750 milyon TL gelecek noktasına indirgeyerek savunması, gerçekte esas mantığın ele alınmamasını getirmektedir. 
Bu Protokolü, içinde yer almayan önemli bir nokta ile ele almak gerekir. Kamu Maliyesine destek bunda yoktur. Yani, bütçe açığının Türkiye’den aktarılacak kaynak ile karşılanması hususu yok. Bu çok önemli bir husustur. Fakat bütçe açığının neden oluştuğu ve buna TL'nin değer kaybetmesinin yol açtığı gerçeği de böylece göz ardı edilmiş olmaktadır. 
Yani bu adımın esas anlamı, yerel gelirlerle, yerel giderleri karşılayın demektir. Bu doğru bir hedeftir. Ancak nasıl? Bunu toplumla paylaşmadan. Enflasyonun etkilerini göz ardı ederek, konuyu öyle gökten zembille indirerek ele almak hiç doğru değildir. 
Ağır enflasyon koşullarında olduğumuz gerçeğini göz ardı ederek, üretimi ve katma değeri daha da artıracak önlemlerle birlikte bu olayı değerlendirmemek en büyük hatadır. Yani Protokol, yüksek enflasyonun insan yaşamına ve ekonomiye getirdiği ağır yükü göz ardı etmektedir. 
Tarım sektörü için Protokol; “Tarım bütçesinin yılı bütçesi rakamlarını aşmaması ve 2020 yılı bütçesine borç aktarılmamasını" öngörmektedir. Bir kere 6 ayda DPÖ resmi verilerine göre HP %7,5; Haziran ayına göre bir yıllık enflasyon ise %24,96 oldu. Bu şartlarda, Tarım bütçesini baskılayan bir politika izlerseniz, maliyet artışı ile yüz yüze gelen tarımsal üretime devlet desteğini veremezsiniz. Bu üretim de daralmaya ve tarımsal üretimin fiyatlarında artışa yol açar. Yani enflasyon daha da artar. Bu örnek, Protokolün bu yanları göz ardı ettiğini göstermektedir. 
Kamu Maliyesine desteğin olmamasını, bütçe açığının kapatılması amacı ile bütünleştirdiğinizde, buna, yalnızca kamu giderlerini kısarak ulaşılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. 
Bu amaç için diğer hedef ise, çalışanların maaş ve ücretlerin baskılanmasıdır. Bir diğer nokta ise, “teşvik, indirim ve istisnaların gözden geçirilerek gelir elde edecek şekilde mevzuatta düzenlemelerin yapılması“ hedefidir. Bunun ise ağırlıklı olarak turizm sektörü ile üniversiteleri hedeflediği açıktır. Her iki alanda ciddi sorunların olduğu bu koşullarda, fincancı dükkânına giren fil misali, bu konuya el atılacaksa, ülke ekonomisine en büyük katkı koyan bu iki sektöre de ciddi zarar gelecektir.
Hele bütçe dengesi adına bütçede yer alan özürlü, yardıma muhtaç insanlara yapılan ödemelerin Sosyal Sigortalara aktarılması hedefi, gereken düzenlemeler ve performanslar yapılmadan olursa bilin ki Sosyal Sigortalarda tam anlamı ile çöküşe sürüklenecektir. Üstelik bu, Sosyal Sigortalar ve Sosyal Güvenlik yasalarına da terstir. Çünkü bunlarda hak, yatırılan prim üstünden gerçekleşmektedir.
Yani bütçe dengesi, maaş ve ücretler baskılanarak, vergiler artırılarak, tarım sektörü sıkılarak ele alınmak isteniyor. Ancak bu konularda samimiyet olmadığı da popülizmin devamı ile görülmektedir. 
Çünkü, Başbakan Sayın Ersin Tatar, 750 milyon TL'nin aktarılmasının protokol uygulamasında performansa bağlı olmadığını müjde olarak verdi. Yani bu, “2019 yılı sonuna kadar” ifadeleri ile hedef konan işlerin çok azının ele alınacağı demektir. Peki arkası? Erken seçime kadar gidecek siyasi ayak oyunları. Baksanıza Sayın Özersay popülizmle muştu dağıtıyor. 14 kuruşluk petrol zammını yapmadık diye. Böyle bir protokol imzalayanın yapmaması gerekeni yapıyor. Bu nedenle amaç Cumhurbaşkanı seçimi ve o güne kadar işi idare etme çabası. Yeni gelecek olanı da buna tutsak kılmak. Kısacası, yalnız 2019 değil, 2020 ve sonrası da kayıp olacak.

YORUM EKLE

banner471

banner474