banner564

Rüzgar kırdı dalımı!

Aylardır yaşadığımız streslere Mustafa’nın ölümü tuz, biber ekti. Ölümden de beter gibi bir şeyler içimden koptu, gitti. 
Cumartesinin çok erken saatlerde bilgisayarı açar açmaz acı haberle sarsıldım. 
Kızı Hamide babasının ölüm haberini duyuruyordu.
Bir yılı aşkın zamandan beri Mustafa Doğrusöz eski Mustafa değildi. 
En son Gazeteciler Birliğinin bir resepsiyonunda beraber olmuştuk. Yüzü sağlığının iyi gitmediğini çok belli ediyordu. Ara ara telefonda konuşuyorduk. Birkaç kez “Sana eve geliyorum” dedim “Müsait değilim gardaş, daha sonra” diyerek hep geçiştirdi. 
Bir seferinde YDÜ Hastanesine yatırdılar, kızı haber verdi, gittim, ayağından şikâyetçiydi. 
Suat Günsel Hoca, Ümit Hassan Hoca ziyaretine gitmiş, çocuklar gibi şendi.
Sonraki zamanlarda defalarca hastaneye girdi, çıktı, sevgiyle dolu yüreği de artık teklemeye başlamıştı.
Kendimi bildim bileli çocukluğumuzdan başlayarak Mustafa hayatımda hep var oldu. 
Dedesi babamla iki kız kardeşin çocuklarıydı. Babası Terzi Mehmet (Topal)’la annesi Şefika teyze, Mustafa ve iki yaş büyük ablası Havva, çok küçükken boşanmışlardı.
Havva’yı babası yanına almış, Mustafa’yı ise dedesinin, hiç çocuğu olmamış kız kardeşi Zilha aba bağrına basmıştı.
İşte Mustafa Mehmet Ali’nin hüzünlü hikayesi böyle başlamıştı. Güçlü bir kişiliği, çok duygusal bir yapısı vardı. Alıngandı, bir tatsızlık karşısında buğulanan gözlerinden bunu anlamak kolaydı.
 Zilha aba ne kadar çabalasa, ne kadar bonkör davransa anne sevgisini kapatamazdı. 
1963 öncesi babası Terzi Mehmet dayının Küçük Kaymaklı’da hem terzihanesi ve aynı mekanda terzi malzemesi satışı yaptığı bir dükkanı vardı. İyi iş yapıyordu!
Okul sonrası Mustafa dükkana gider babasına yardım ederdi. Dükkan aynı zamanda bir kütüphane gibiydi. Necip Fazıl’dan, Yunus’tan, Nazım Hikmet’ten ve daha nicelerinden eserler vardı. Mustafa Doğrusöz bu kitapların arasında büyüdü desem yeridir.
Anaokulda Leman Hanım’ın okulunda başlayan okul hayatımız Küçük Kaymaklı İlkokulu’nda ardından Bayraktar Ortaokulu’nda ve nihayet Haydar Paşa Ticaret Lisesi’nde devam etti. 1963 olayları patlak verdiğinde lise talebesiydik. 
O, Köşklüçiftlik’teki Muharrem Apartmanında “Kara Petek”te, ben Lokmacı Barikatından başlayan ve Tantin’in hamamında sonlanan bölge içindeki Sarı Petek 2’de görevlendirildik. Sabahtan öyleye kadar okulumuza gider, ÖS ve akşamları nöbet yerlerindeydik.
Sonra üniversite yaşamımız başladı. O Eskişehir’e gitti ben İzmir’e, Ege Üniversitesine.
1972’de mezun olup geldiğimde o Kıbrıs’taydı. 
Sonra ekmek kavgamız başladı. Değişik yerlere savrulduk ama hep birbirimizden haberdar olmaya gayret ettik!
Değişik süreçlerden sonra basın dünyasında yeniden birlikteydik. Birliktelik bununla da kalmadı, YDÜ Kurucu Rektörü vefalı dost Dr. Suat Günsel Hoca’nın delaletiyle üniversitenin İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde mesleğe yeni intisap edecek gençlere tecrübelerimizi müşterek aktarmaya başladık.
Mustafa müthiş bir yazı ustasıydı. Kendine özgü üslubu dokunduğu yerleri yerinden oynatıyordu.
Kimi zaman yürekleri dağlıyor, kimi zaman su serpiyordu! O bir gönül adamıydı ve yaşamı boyunca hep öyle kaldı. 
Mustafa uzun sayılacak zamandan beri rahatsızdı. Bir araya geldiğimizde dudaklarında “Rüzgar kırdı dalımı, ellerin günahı ne, ben yitirdim yolumu, yolların günahı ne” mısralarını mırıldanırken yaşayacağı sondan kimseleri suçlamadığını belli ediyordu.
Dün yaşamımın her döneminde kardeş olarak bellediğim bu gönül adamını götürdük ve toprağa bıraktık. Işıklarda uyu Mustafa gardaşım, mekanın cennet olur inşallah.

YORUM EKLE

banner471

banner474