banner564

Sayın Şefik’in düşündürdükleri

Geçtiğimiz günlerde, Yüksek Mahkeme Başkanı Sayın Narin Ferdi Şefik’in basında Erken Seçim ve Seçim Yasası ile ilgili söyleşisini okudum. Sayın Şefik’in söz konusu söyleşisinde ifade ettiği ve adeta beynime dank eden sözleri de oldu. Bu beni geçmişe dönük bir seyahate çıkarttı. Yargı organıyla ilgili ifade edilen kimi yorumları yeniden okudum. Böylece, Sayın Narin Ferdi Şefik’in söz konusu söyleşinde, bazılarının Yargı Organımıza dönük hoşnutsuzluğunun temelinde, “Yargı mensuplarının %56’sının kadın olması yatmaktadır” ifadesinin doğruluğunu gördüm. Halbuki bu oran gerçekten gurur duymamız gereken bir noktadır. Ama otoriterlik isteklileri ile hukuk devleti ilkesinin gelişmesine karşı olan ve bu nedenle, Yargının bağımsızlığına ve onun siyasi tasalluttan uzak olmasını hazmetmeyenlerin; aynı zamanda, toplumda kadını ikinci gören, eril mantığa da sahip oldukları gerçeğinin bir kez daha bana bu ifade, hatırlattı. 
Bakın 1973 Cumhurbaşkanı Yardımcılığı seçiminde aday olan Rahmetli Ahmet Mithat Berberoğlu adaylıktan geri çektirilmişti. Bu olay o zamanın Kıbrıs’ında hiçbir yerel basında haber dahi olmamıştı.
Olay o zaman Türkiye’de Barış Gazetesinde, Cumhuriyet ve diğer bazı basın organlarında baskıların örnekleri ile haber olarak yayınlanmıştı. Bu gazetelerin Kıbrıs’a gelip dağıtılması buradaki “BEY” Yönetimi marifeti ile engellenmişti. Bunun üzerine o gazetelerin haber ve yorumları CTP Bültenine teksir ile basıldı ve bu dağıtıldı.
Bunun için hemen dava açıldı. Ancak dava için, İngiliz Sömürge Yönetiminin yasalarına dayandılar.  Davayı, “İngiliz Kral ve Kraliçesine ve Kraliyet Ailesine Hakaret” maddesine dayandırdılar. Dava sonucunda Rahmetli Sayın Ahmet Mithat Berberoğlu ve Sayın Naci Talat’a yüzlerce Kıbrıs Liralık ceza ve Akın Kemal, Aydın Aydınlık’a ve diğer arkadaşlara iki aylık hapislik cezası kestiler.
O karanlık günlerden bugüne, toplum yargı ve demokrasi konusunda çok önemli yollar yürüdü. Sorunlarımıza ve ciddi eksikliklerimize karşın gerçekten önemli bir mesafe aldık. Bugün AİHM’in TMK ile ilgili aldığı Demopulos kararı ile Yargı Organımızı bir değer olarak kabul etmesi önemlidir. Bu tanınma sorunu olan yapımız içinde, Yargının bağımsızlığının önemini ortaya kor. 
Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın, “Majestelerinin” dokunulmazlığına hassasiyet gibi; her şeye “Cumhurbaşkanına Hakaret“ iddiası ile dava açması. Bunu Başsavcılık eli ile gündeme getirmesi doğru değildir. Bir görüş, ifade ve eylemi; şiddete, teröre davet etmediği sürece katılmıyorsanız eleştirmek gerekir. Bunun için devlet gücünü kullanarak farklı olanı cezalandırmak yoluna giderseniz, onu büyütürsünüz. Bu nedenle dün Yeni Düzen, Kıbrıs, Afrika Gazeteleri ve Diyalog TV’ye yapılanlar gibi bu gün Sayın Abdullah Korkmazhan’a dönük açılan hakaret davası da doğru değildir.
“İngiliz Kral ve Kraliçesi ile Kraliyet Ailesine Hakaret” maddesi gibi şimdi de Cumhurbaşkanına Hakaret davaları ancak ve ancak olumlu noktamız olan Yargının Bağımsızlığı ile Düşünce Özgürlüğü zenginliğimizi darbeler. Bizim esas gücümüz farklı renk, inanç ve siyasi görüşte olan tüm yurttaşları, insan ve vatandaş olarak demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkeleri ile kucaklamaktan ve tümünü bu çember içinde sarmaktan geçer.
Sayın Narin Ferdi Şefik’in söz konusu söyleşisi bana bunları düşündürdü. Esas olan Yargı Organının Bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkeleridir. Bu ilkeler ise “Majestelerinin” çıkarları ve siyasi varlıklarını korumak için değil; vatandaşı, insanı, hukuk indinde eşit kılmak ve onları “Majestelerinin”, güç odaklarının tahakkümünden gözetmek içindir. Söz, anlatım özgürlüğüne darbe; ekmeği, demokrasiyi ve insanı küçülme, devleti çürütme demektir. 

YORUM EKLE

banner471

banner474