banner564

“Seni çok özledim, hoş geldin...” 

Yazıma başlamadan önce, artan vaka sayıları ile ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Henüz aşı olmayanların neyi beklediğini bir anlayabilsek?  Tembellik mi yoksa “neme lazımcılık mı?” 
İlk zamanlar, ben de, aşı olayına ihtiyatlı yaklaşmıştım... Hatta “aşı olmam” demiştim. Daha sonra uçak yolculuğu yapabilmem için bunun şart olduğunu anladım. Öbür türlü çok yorucu ve gereksiz zaman kaybına neden olacak koşullar vardı. Bu yüzden aşı oldum. Evet, beni de sarstı özellikle ikinci doz. İkinci doz aşıyı oldum ve iyiyim diyerek sağlık ocağından çıktım. İyi değildim, aşırı bir mide bulantısı ve baş ağrısı gelmişti aniden. Daha sonra gittiğim yerde bir görme bozukluğu yaşadım, görme kaybı gibi bir şeydi, inanın hala anlamış değilim neydi olan...  O esnada gözüme askı girdi. İlk önce bıçak girdi sandım. Öyle keskin bir acı. Çok kötüydü. Epeyce bir kan aktı. Şanslıydım çünkü göz kapağım delinmemişti... Sadece derin bir kesik oluşmuştu. Bugün aynaya baktığımda bazen gözüme ilişir bu derin kesik... Aşının hatırası diye düşünürüm... Ne olursa olsun, aşı olmalıyız bizim sağlığımızdan da öte sevdiklerimizin sağlığı için... 
Güzel bir Perşembe günü olsun diyerek, geçen haftaki yazımıza kaldığımız yerden devam edelim Sevgili Okuyucularım...
“Sevgilerin de, aşkların da, daha önce ait oldukları ve sonrasında geldikleri yerler vardır demiştik. 
Kimlikleri...
Varoluşları...
Mücadeleleri...
Sevginin, aşkın; kalpten kalbe dolaşması bir yitiriliş,
Sırasında bir hüzün,
Sırasında bir özgürlük,
Sırasında ise bir göçtür;  içimizden göçen...
Bazen bizim koy vermemiz,
Bazen elimizden bir su tanesinin kayganlığı ile kayıp gitmesi misali, demiştik...”
İşte bu yüzden, içerisinde bulunduğumuz zamanı yaşamak, önemli... 
Hiç bir şey için acele etmeyiniz... Eğer kaderinizde size doğru gelecek olan bir sevgi varsa, yola çıkar... Nerede olursanız olunuz, o sizi bulur. Kalbinize gelir ve yerleşir... Bazen çevreme bakıyorum ve herkesin ölümsüz bir aşk ve sevgi arayışında olduğunu görüyorum. Kovaladığınız her ne ise kaçar... Çok mu büyük bir aşk istiyorsunuz? Çok mu sevilmek istiyorsunuz? 
Kafanızda kurduğunuz “büyük aşk ...”
Kafanızda hayal ettiğiniz  “çok sevilmek...”
Şöyle düşününüz, “büyük aşk” nedir? Bitmeyen bir sevgi mi? 
Peşinden koştuğunuz ve kovaladığınız büyük aşk, günü ve vakti gelince sizi bulur. Peşinden koşmakla, olacak olan her ne varsa, onu ancak ürküterek daha da uzağa gitmesine vesile olursunuz. 
Bir düşünün; zorlayarak, gücünüzü ortaya koyarak elde edilen aşkın kalıcılığı ne kadar uzun süre olabilir ki? 
Öte yandan, çaba göstererek, inanç ve sabırla, vazgeçmeden elde edilen aşkın kalıcılığı ise ne kadar uzun süre olur?
Bir gün bir arkadaşım şöyle demişti, “ Teslimiyetçilik değil mi bu akışa bırakmak, mücadele etmeyi seven bir insana yakışmaz bu...” 
Bu teslimiyetçilik olamaz. Sürekli kovaladığınız, sürekli olarak nefes aldırmadan elde etmeye çalıştığınız... Bunun adı mücadele olmaz. Bu sadece sizin kendi içinizdeki travmaların etkisinde, bir şeyleri ispatlamak, gücünüzü göstermek adına oynadığınız güç oyunudur... 
Olacak olan olur, her ne kadar karşı konulsa da...
Olacak olan olur, her ne kadar çok mücadele edilse de...
Olmayacak olan olmaz, her ne kadar güç kullanılsa da...
Olmayacak olan olmaz, hHare Ergen
[email protected]
“Seni çok özledim, hoş geldin...” 
Yazıma başlamadan önce, artan vaka sayıları ile ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Henüz aşı olmayanların neyi beklediğini bir anlayabilsek?  Tembellik mi yoksa “neme lazımcılık mı?” 
İlk zamanlar, ben de, aşı olayına ihtiyatlı yaklaşmıştım... Hatta “aşı olmam” demiştim. Daha sonra uçak yolculuğu yapabilmem için bunun şart olduğunu anladım. Öbür türlü çok yorucu ve gereksiz zaman kaybına neden olacak koşullar vardı. Bu yüzden aşı oldum. Evet, beni de sarstı özellikle ikinci doz. İkinci doz aşıyı oldum ve iyiyim diyerek sağlık ocağından çıktım. İyi değildim, aşırı bir mide bulantısı ve baş ağrısı gelmişti aniden. Daha sonra gittiğim yerde bir görme bozukluğu yaşadım, görme kaybı gibi bir şeydi, inanın hala anlamış değilim neydi olan...  O esnada gözüme askı girdi. İlk önce bıçak girdi sandım. Öyle keskin bir acı. Çok kötüydü. Epeyce bir kan aktı. Şanslıydım çünkü göz kapağım delinmemişti... Sadece derin bir kesik oluşmuştu. Bugün aynaya baktığımda bazen gözüme ilişir bu derin kesik... Aşının hatırası diye düşünürüm... Ne olursa olsun, aşı olmalıyız bizim sağlığımızdan da öte sevdiklerimizin sağlığı için... 
Güzel bir Perşembe günü olsun diyerek, geçen haftaki yazımıza kaldığımız yerden devam edelim Sevgili Okuyucularım...
“Sevgilerin de, aşkların da, daha önce ait oldukları ve sonrasında geldikleri yerler vardır demiştik. 
Kimlikleri...
Varoluşları...
Mücadeleleri...
Sevginin, aşkın; kalpten kalbe dolaşması bir yitiriliş,
Sırasında bir hüzün,
Sırasında bir özgürlük,
Sırasında ise bir göçtür;  içimizden göçen...
Bazen bizim koy vermemiz,
Bazen elimizden bir su tanesinin kayganlığı ile kayıp gitmesi misali, demiştik...”
İşte bu yüzden, içerisinde bulunduğumuz zamanı yaşamak, önemli... 
Hiç bir şey için acele etmeyiniz... Eğer kaderinizde size doğru gelecek olan bir sevgi varsa, yola çıkar... Nerede olursanız olunuz, o sizi bulur. Kalbinize gelir ve yerleşir... Bazen çevreme bakıyorum ve herkesin ölümsüz bir aşk ve sevgi arayışında olduğunu görüyorum. Kovaladığınız her ne ise kaçar... Çok mu büyük bir aşk istiyorsunuz? Çok mu sevilmek istiyorsunuz? 
Kafanızda kurduğunuz “büyük aşk ...”
Kafanızda hayal ettiğiniz  “çok sevilmek...”
Şöyle düşününüz, “büyük aşk” nedir? Bitmeyen bir sevgi mi? 
Peşinden koştuğunuz ve kovaladığınız büyük aşk, günü ve vakti gelince sizi bulur. Peşinden koşmakla, olacak olan her ne varsa, onu ancak ürküterek daha da uzağa gitmesine vesile olursunuz. 
Bir düşünün; zorlayarak, gücünüzü ortaya koyarak elde edilen aşkın kalıcılığı ne kadar uzun süre olabilir ki? 
Öte yandan, çaba göstererek, inanç ve sabırla, vazgeçmeden elde edilen aşkın kalıcılığı ise ne kadar uzun süre olur?
Bir gün bir arkadaşım şöyle demişti, “ Teslimiyetçilik değil mi bu akışa bırakmak, mücadele etmeyi seven bir insana yakışmaz bu...” 
Bu teslimiyetçilik olamaz. Sürekli kovaladığınız, sürekli olarak nefes aldırmadan elde etmeye çalıştığınız... Bunun adı mücadele olmaz. Bu sadece sizin kendi içinizdeki travmaların etkisinde, bir şeyleri ispatlamak, gücünüzü göstermek adına oynadığınız güç oyunudur... 
Olacak olan olur, her ne kadar karşı konulsa da...
Olacak olan olur, her ne kadar çok mücadele edilse de...
Olmayacak olan olmaz, her ne kadar güç kullanılsa da...
Olmayacak olan olmaz, her ne kadar çok istenilse de...
İnsanoğlu duygulardan yaratılmıştır. Bu yüzden karmakarışık görünür. İstediğimiz her ne varsa, elimizin altında olsa bile, yine de zaman zaman bunlar mutluluk vermez. Soluğumuzu kesmez onca ihtişam ve parıltı. Sorgularız…
Doğadaki mevsimlerin var olduğu gibi, bizim de içimizdeki mevsimlerden biridir sorgulama mevsimi...  Bazen ister istemez, bu ikilimeler, bu soru ve cevap aramaları, insanı ister istemez hırpalar.  Bunların sonucunda ise yeni bir siz ortaya çıkar... Hayatınızda olan yamalı, eğreti sevda ve aşkların hepsinden de temizlenmiş, duru ve ne istediğini bilen siz... 
Ve evet... Tam da bu haldeyken, arzuladığınız “büyülü aşk” kalbinize yerleşmiştir, kim bilir... 
Ve evet... Tam da bu haldeyken, hayalini kurduğunuz “ ölümsüz sevgi” sizi selamlamıştır bile...
Ve evet... Tam da bu sırada, kendinize sessizce fısıldayınız... Uzun zamandır duymak istediğiniz cümleyi, söylemek istediğiniz sözcükleri...
“Seni çok özledim, hoş geldin...” 
“Aşk, iki yalnızlığın birbirine dokunması, birbirini koruması ve selamlamasıdır...” Rainer Marie Rilke...
 Aşk, tıpkı şu an sıcak bir Temmuz ayında, pervanenin altında ara sıra masmavi gökyüzüne bakıp gülümseyebilmek, aşk tıpkı şu an sıcak bir Temmuz gününde, dışardaki Can dostlarımıza bir kap su koyarak, bir kap mama koyarak onların en azından bir nefes aldığını düşünüp gülümseyebilmek... Güneşli bir havada,  yürümek gibidir. Yağmur sonrasında, kimseyi takmadan, kendinden emin bir şekilde, tarlalarda haykırmaktır coşkunuzu ve özlediğinizi... İçinize toprak kokusunu çekerek, güzel bir ilkbahar rüzgârını hissederek yürümek gibidir. Umursamadan. Mutlak vardır, bir yerler de... Bu cümlenizi duymak isteyen, sizin de söylemek istediğiniz...  Korkmayın... Korku sadece zihnin yarattığı bir illüzyondur.  Mutlulukla, gülümsemeyle, sevgiyle ve aşkla, ayağınıza dolanmaya çalışan otları sevmektir aşk. Onlara öfkelenmeden tutunmaktır yaşama. Kocaman bir yürekle hayatı yaşamak ve istemektir. Tutku, sevinç, öfke, kıskançlık, isyan, hüzün hep olacak. Aldırmayın, her ne olursa olsun bakın etrafınıza ve bugün bu cümleyi söyleyin. “Uzun zaman oldu, ne iyi ettin de kalbime geldin... Özlemiştim.” 
Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla.
er ne kadar çok istenilse de...
İnsanoğlu duygulardan yaratılmıştır. Bu yüzden karmakarışık görünür. İstediğimiz her ne varsa, elimizin altında olsa bile, yine de zaman zaman bunlar mutluluk vermez. Soluğumuzu kesmez onca ihtişam ve parıltı. Sorgularız…
Doğadaki mevsimlerin var olduğu gibi, bizim de içimizdeki mevsimlerden biridir sorgulama mevsimi...  Bazen ister istemez, bu ikilimeler, bu soru ve cevap aramaları, insanı ister istemez hırpalar.  Bunların sonucunda ise yeni bir siz ortaya çıkar... Hayatınızda olan yamalı, eğreti sevda ve aşkların hepsinden de temizlenmiş, duru ve ne istediğini bilen siz... 
Ve evet... Tam da bu haldeyken, arzuladığınız “büyülü aşk” kalbinize yerleşmiştir, kim bilir... 
Ve evet... Tam da bu haldeyken, hayalini kurduğunuz “ ölümsüz sevgi” sizi selamlamıştır bile...
Ve evet... Tam da bu sırada, kendinize sessizce fısıldayınız... Uzun zamandır duymak istediğiniz cümleyi, söylemek istediğiniz sözcükleri...
“Seni çok özledim, hoş geldin...” 
“Aşk, iki yalnızlığın birbirine dokunması, birbirini koruması ve selamlamasıdır...” Rainer Marie Rilke...
 Aşk, tıpkı şu an sıcak bir Temmuz ayında, pervanenin altında ara sıra masmavi gökyüzüne bakıp gülümseyebilmek, aşk tıpkı şu an sıcak bir Temmuz gününde, dışardaki Can dostlarımıza bir kap su koyarak, bir kap mama koyarak onların en azından bir nefes aldığını düşünüp gülümseyebilmek... Güneşli bir havada,  yürümek gibidir. Yağmur sonrasında, kimseyi takmadan, kendinden emin bir şekilde, tarlalarda haykırmaktır coşkunuzu ve özlediğinizi... İçinize toprak kokusunu çekerek, güzel bir ilkbahar rüzgârını hissederek yürümek gibidir. Umursamadan. Mutlak vardır, bir yerler de... Bu cümlenizi duymak isteyen, sizin de söylemek istediğiniz...  Korkmayın... Korku sadece zihnin yarattığı bir illüzyondur.  Mutlulukla, gülümsemeyle, sevgiyle ve aşkla, ayağınıza dolanmaya çalışan otları sevmektir aşk. Onlara öfkelenmeden tutunmaktır yaşama. Kocaman bir yürekle hayatı yaşamak ve istemektir. Tutku, sevinç, öfke, kıskançlık, isyan, hüzün hep olacak. Aldırmayın, her ne olursa olsun bakın etrafınıza ve bugün bu cümleyi söyleyin. “Uzun zaman oldu, ne iyi ettin de kalbime geldin... Özlemiştim.” 
Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla. 

YORUM EKLE

banner471

banner473