banner564

Sıkışıklıktan Çıkmak

 Yaşamın her alanında yalnız bugünü değil, geleceği de etkileyecek gelişmeler yaşanıyor. İç ve dış siyasette yaşanan bu gelişmeler üzerine çok kafa yormamız gerekiyor.
Bakın, Türkiye Merkez Bankası, Bankaların döviz tutma zorunluluk oranlarını aşağıya düşürdü. Böylece piyasaya 2,2 milyar dolarlık rezerv girmesine yol açtı.
Ancak doların ve dövizin ateşi düşmedi. Bu çok ciddi bir durumdur. Fakat seçim öncesi olması nedeni ile ne iktidar, nede muhalefet bu ciddi durumu, toplumsal akla dayalı bir analiz etme ve bundan hareketle yorumlama içine girmiyor.
Biz ise burada, sanki bu gelişmeler bizi etkileyemeyecekmiş gibi bir vurdumduymazlık içinde, kısır siyasi çekişmeler içindeyiz. Yerel seçimler dâhil her şey içerikten yoksun ele alınıyor.
Tüm siyasi partilerde deyim yerinde ise “ kramer kramer karşı “ sendromu hâkim. Aday aday üstüne biniyor. 
Bakar kör halleri.
Ayni zamanda bu günlerde sıklıkla dile getirdiğim bir başka gelişme daha somut olarak yaşandı.
“ Kıbrıs Cumhuriyeti”, İsrail ve Yunanistan Zirvesi gerçekleşti. Bu zirvede daha da somutlaşması için,  artık takvimi de verilen “ Eastmed” gaz boru hattı ile ilgili imzalar atıldı.
Bununla bağlantılı olarak Sn. Lakkotiripis Mısır’ı da ziyaret etti.
Peki, bizde bu iç ve dış gelişmelere dönük durum ne? 
Bakar kör halleri.
Kısacası bugünü ve yarını büyük ölçüde etkileyecek iç ve dış konulara karşı duyarsızlık had safhada.
Dış siyasetle ilgili olarak Sn. Akıncı'nın sunduğu BM Genel Sekreteri Sn. Guterres’in göstergelerinin stratejik belge olmasına dönük önerisine karşı ise tıpkı, Sn. Anastasiadis'in duyarsız kalması gibi duyarsızlık hâkim.
Ancak duyarsızlığın çok ötesine geçenlerde var. Sn. Akıncı'yı “kanını akıtmakla” tehdit edenden tutun, küfrün bini bir para, hakaret edene kadar iş uzanıyor.
Lefkoşa’da üçlü zirve olurken, Maraş sahillerinde bazıları, AP heyeti ve bir kısım Kıbrıslı Rum'a dönük olarak hamasetin doruğunda protesto yapma peşinde. 
Ne için? Türkiye’deki seçime dönük ortam için.
Peki, bu protestocuların hem Kıbrıslı Türkleri, hem Türkiye'yi, Doğu Akdeniz gazlarının Avrupa’ya nakli ile ilgili devre dışı bırakmayı amaçlayan bu zirve girişimine karşı tek kelam ettiklerini duydunuz mu?
Kelam etmeyi bir yere bırakın, diplomatik ve siyasi olarak bu oyunun içine nasıl girileceğini dair bir arayış işareti bunların bir açıklamasında gördünüz mü? 
Yalnızca “kahrolsun” edebiyatı eşliğinde bir hamaset söylemi.
Ama bu oyunu bozmanın tek yolu siyasi ve diplomatik alandır. Bu alanda, Görüşme zemini üzerinden gelişebilir. Ama Sn. Akıncı’nın önerisini şeytanlaştıranlar, bu alanı açamaz. Bu har gür ile de sağlıklı ele alınmasına katkı getiremez. 
Üstelik bu yaşananlar hala ders almadığımızın göstergesi. 1990'dan beri açmamız gereken her alanı kendi bağnazlığımız ile tıkladığımız için Güney çözüm olmadan AB'ye tek başına üye oldu.
Hala ayni bağnazlıkla devam etmeyi bazıları maharet sayıyor. Evet, işler boş bıraktığınız alanda aleyhinize geliştikten sonra, arkadan bağırıp çağırmanın anlamı yoktur. 
Kimse unutmasın, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs, 2000 sonrası içine girdiği ekonomik ve demokratik çıkmazdan, 2002 sonrası gelişen AB uyum süreci ve Kıbrıs sorunu gibi bir sorunu çözme deviniminin yarattığı olumlu demokratik sinerjinin etkisi ile çıktı.
Şimdi de ayni noktadayız. Ekonomideki sıkıntıları ve çevremizde gelişen ve bizi açmaza almayı hedefleyen tüm gelişmeleri aşmanın yolu, demokratik gelişmelere dönük kapı açmaktan geçer.
O unutulan Kopenhag Kriterlerine dönük siyasi demokratik adımları yeniden gündemin başına almak ve dış siyasette de barış ve işbirliği anlayışını öne koymak gerekir.
Yani içte ve dışta barış siyaseti öne çıkmalıdır. Demokrasi ve barış tüm bu çıkmazları aşma zeminidir. 

YORUM EKLE

banner471

banner473