banner564

Şikâyet Kültürü

Bir erken seçim heyecanıdır ki aldı başını gidiyor. Ortaya atılan 7 Ocak 2018 tarihi daha henüz mecliste oylanmadan, siyasi partilerimizde bir adaylık heyecanı başladı. Adaylık heyecanının, Seçim ve Halkoylaması Yasasının henüz onaylanmadan başlamış olması ise bir başka ironi. Fakat neyse ki yeni Seçim ve Halkoylaması Yasası geçtiğimiz hafta içinde Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanıp Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ama henüz erken seçim tarihini meclis onaylanmış değil. Benim beklentim mecliste vatandaşı düşünen birileri var ise genel ve yerel seçimlerin birleştirilmesinde ısrarcı olmasıdır. Unutmayınız ki seçim bütçesi de biz vatandaşların cebinden çıkmaktadır.
Önümüzdeki genel seçim her ne zaman yapılacaksa, daha şimdiden yarışmaya başlayan aday adayları arasında çok çekişmeli geçeceği ortadadır. Bu çekişmeye, araştırma şirketleri de şimdiden katkı koymaya başladı. Algı operasyonu yaparak şimdiden seçmen yönlendirilmeye çalışılıyor. Ama en sonunda olan yine vatandaşa oluyor. 
Daha dün Girne bölgesinin aldığı yağış nedeniyle bazı bölgelerde sel baskını yaşanmıştır. Yaşanan sel baskını doğal afet olmaktan öte, beşeri bir felakettir. Rant uğruna sorunsuzca yapılan inşaatlar ve yapılmaya devam eden inşaatların bir getirisidir dün Girne bölgesinde yaşananlar. Bu taşkın olayının sorumlusu elbette gelmiş geçmiş tüm yönetimlerdir. Ancak bugün hükümet edenler de geçmişten gelen çevre sorunları ortada iken, sorunlara çözüm üretmek yerine, sorunların daha da büyümesine, içinden çıkılmaz bir hal almasına zemin hazırlamışlardır. Daha geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı “Girne’de çok büyük tahribatlar yaptık” diyerek plansız kentleşmeye vurgu yapmıştı. Belki bu uyarıları pek önemsemiyoruz ancak böylesi sel baskınları yaşantımızı etkilediği durumlarda çarpık gelişmeyi sorgulamaya başlıyoruz ki o da kısa bir süreliğine! Bir sonraki felakete kadar yaşananları çabucak unutuveriyoruz.
Çarpık kentleşme yaşadığımız coğrafyanın tek sorunu değil. Sosyal, kültürel, ekonomik yaşantımızın her alanında sürdürülebilir olmayan bir yapı içindeyiz. Diyalog Medyanın “Halk Meclisi” programı her hafta bir köyümüzü ziyaret etmektedir. Programın en ilginç yanı, mekân değişiyor, zaman değişiyor, insanlar değişiyor fakat şikâyetler değişmiyor. Adanın değişik köylerinde yapılan tüm programlarda şikâyetler hemen hemen hep aynı. Şikâyet etmekten başka ne yapıyoruz? Farkında mıyız bilemiyorum ama ciddi bir şekilde şikâyet kültürü yaşıyoruz. 
Nedir şikâyet kültürü?
Şikâyet kültürü, herkesin her konuda bilgi sahibi olması ama “yapmak” yerine “yapılsa” diye cümle kurarak, bir başkasının eyleme geçmesini bekleyerek, şikâyetçi olma durumudur. Diğer bir değişle yapılmasını istediğimiz eylemleri bir başkasından bekleyerek, yapılmayan/yapılamayan eylemlerden doğan memnuniyetsizliğimiz nedeniyle şikâyet etme durumudur. Hal böyle olunca şikâyet etmek bir yaşam tarzı oluyor. Bir şeyi istemli bir şekilde tekrarlamak alışkanlık haline dönüşüyor. Alışkanlık haline dönüşen şikâyetlerimizde yaşadığımız coğrafyada şikâyet kültürünün yer edinmesine zemin oluşturuyor. Şikâyet kültürünün devamında, ahlaksızlık, yalancılık ve iftira kültürü gelecektir ki bunun işaretlerini şimdiden yerel basından da gözlemlemekteyiz. 
Önümüzdeki seçimlerin bir dönüm noktası olmasını diliyorum. Yaşadığımız küçücük toplumda, birbirimize ihtiyacımız olduğunu hatırlamalıyız. Sorunlarımızı ancak birlikteliğimizden doğan irademizle çözebileceğimizin farkına varmalıyız. Bunu başarmak ise bizlerin elinde…
***
“Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz.” 20 Temmuz Barış Harekâtı, bu sözlerle dünyaya duyurulmuştu.  Bu sözlerin sahibi Bülent Ecevit, 81 yaşında 05 Kasım 2006’da yaşama veda etti. Ölüm yıl dönümü nedeniyle kendisini rahmetle anıyoruz.
Herkese güzel bir hafta dileklerimle iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner608

banner474