banner564

Soğuk savaş ve Türkiye AB Zirvesi

Türkiye ile AB Zirvesi gerçekleşti. Zirve öncesi basınımızda ve siyasi yaşamda yine aynı klasiği yaşadık.
AB'ye dönük olarak eleştiri boyutunu aşan sözler, demeçler ifade edildi. Ağır sözlerin ve yazıların bir tek dayanak noktası vardı. Buda Türkiye ile AB'nin gerginleşen ilişkileri içinde Kıbrıs sorununda oluşan olumsuz ortam nedeni ile de bir kopuşun yaşanacağı beklentisi idi.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sayın Junker'in Başkanlığında gerçekleşen Zirve bu çevrelerin beklediği kavga ve döğüşle sonlanmadı.
Evet, Zirve yüzde yüz başarı ile de sonuçlanmadı. Ancak iki tarafta, sorunlara karşın kopuşa değil, bunları aşmak için diyalogu açık tutmaya niyetli olduklarını Zirve sonrası açıklamaları ile ifade etti.
Kısacası bu Zirve, Türkiye ile AB ilişkilerinde işin kaynama  noktasına doğru yükselmesine, ateş sönmese  ile biraz soğuk su dökülmesini getirdi.
Zirve sonrası AB Dönem Başkanı olarak Bulgaristan Başbakanının yaptığı açıklama ile iki tarafın üzerine düşen konularda çalışma yapacaklarını ve bu arada durum muhakemesi de yapılarak, Haziran ayında bir zirvenin daha gerçekleşmesinin söz konusu olduğunu öğrendik. 
Bu gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi? Bunu bilemem. Ancak böyle bir zeminin var olduğunun açıklanması oldukça önemlidir.
Bu Zirvenin gerçekleşmesi çok olumlu oldu. 
Çünkü dünyada siyasal alanda soğuk savaş rüzgarları esmeye başladı. Türkiye, AB ilişkilerinin iyileşmesi, soğuk savaş ortamından söz edilmeye başlandığı günümüzde iki tarafında çıkarınadır.
Türkiye açısından bakarsak, Rusya ile gelişen çok yönlü olumlu ilişkiler, eğer soğuk savaş ortamına girilirse zedelenir. Böylece Türkiye’nin geliştirmeye çalıştığı çok yönlü dış politika yaralanır.
Ayni olgu AB içinde geçerlidir. AB, eğer Avrupa ve Bölge politikalarında Türkiye gibi önemli bir ülke ile ilişkilerini geliştirirse, soğuk savaş ortamının getirdiği katı Anti – Rusya politikasının tam esiri olmaz.
Yani ABD'ye  dönük olarak daha esnek davranma zemini güç kazanır.
Ancak bu alanlarda yol almak için her şeyden evvel Türkiye'nin AB üyesi ülkelerle sorunlarına karşın çatışma  noktalarını azaltması gerekir. 
Bunda da en önemli etken Yunanistan ve Kıbrıs ile ilgili çatışma noktalarıdır. Zaten Zirve sonrası Sayın Junker'in açıklamalarında bunun ipuçlarını bulmak mümkündür.
Sayın Junker açıklamasında, “AB'nin tüm üyeleri ile olumlu ilişki gerekir” ifadesi ile bunu zaten belirtti. Bu söz ile murat edilenin, Yunanistan ile gerginleşen ilişkiler ile Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü nedeni ile Doğu Akdeniz’de Hidrokarbonlar üzerinden oluşan ciddi sorunlar olduğu çok acıktır.
Bu yüzden ister istemez, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin zehirli duman altında kalmasına yol açan Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü olgusunu aşmak, hala önemini ve önceliğini korumaktadır.  Bu yüzden bu soruna dönük olarak dikkatimizi dağıtmamamız gerekiyor.
Bu Zirvenin Türkiye AB ilişkilerinin gelişmesine ve üyelik deviniminin devam etmesine yönelik olarak olumlu bir serinlik yaratması çok önemli oldu.  Bu gelişme Kıbrıs ve Bölge Barışı içinde olumlu oldu.
Hele Yunanistan Başbakanı Sayın Cipras'ın sorunlara karşın açıkça, Türkiye’nin AB üyeliğini ve o süreci desteklediğini açıklaması, bazı AB ülkelerin olumsuz yaklaşımına karşın son derece önemlidir.
Bu yüzden Ege'nin iki yakası ile Doğu Akdeniz'de Türkiye ve Yunanistan’ın ve Kıbrıs Türk Toplumu ile Kıbrıs Rum Toplumunun barış içinde birbirleri ile ortak çıkarlar temelinde hareket etmeleri çok önemlidir.
Dolayısı ile  Kıbrıs sorununa BM temelinde çare aramak deviniminden geri durmamak gerekir. Soğuk savaş ortamına sürüklendiğimiz bu ortamda, komşularımızla var olan sıcak noktaları ne kadar soğutursak, o kadar kendimiz olabileceğimiz politikalar üretebiliriz. 
Aksi 20. Yüzyılın ikinci yarısına damga vuran, soğuk savaş döneminde olduğu gibi bağımlı ve tek büyük bir devletin çıkarlarının etkilediği bir duruma düşeriz.

YORUM EKLE

banner471

banner474