banner564

Sonuçtan farklılık çıkartmamak

15 Temmuz “lar” ile 20 Temmuz 1974’ün yıldönümünü farklı duygularla yeniden yaşıyoruz.  15 Temmuz;  1974 için ve 2016 için lanetle andığımız yıl dönümüdür. Her iki darbede de insanlar öldü. Birinin acısını Yunanca ağıtlarla, ötekinin acısını Türkçe ağıtlarla analar, insanlar tuttu. Ancak her iki olayda, demokrasi ve barış tutkunu tüm insanlar tarafından da her dilde lanetlendi.
15 Temmuz 1974’te Yunan faşist cuntasının desteği ile EOKA B faşistleri darbe yaptı. Darbecilerin lideri Nikos Sampson; Kıbrıs Cumhuriyeti yerine, “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni kurmak için bunu yaptığını ve ilan ettiğini açıklamıştı. Bu darbe, 1964’te iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek taraflı gasp ederek, onun iki toplumlu karakterini bozmak amacı ile hareket eden Kıbrıs Rum Milliyetçiliğinin ürettiği aptalca ve akıl dışı bir sonuç idi. Bu akıl dışı sonuca ise 1968’de başlayan ve 1974’e kadar devam eden toplumlararası görüşmelerde pek çok konu çözülmesine karşın, bir türlü karşılıklı kabul edilenleri bir antlaşma ile sonuçlandırmamak yol açmıştı. Yani başta Makarios olmak üzere, siyasi elitlerin akıllarını zehirleyen milliyetçiliğin yol açtığı körlük, o darbeyi rahimde büyüttü ve doğurttu.
20 Temmuz 1974’te ise Darbeci Sampson’un “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti” ilan ettiğini açıklaması ile birlikte Türkiye; 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmasının amir hükümlerine dayanarak, adaya ismini Barış Harekatı olarak ilan ettiği askeri operasyonu yaptı. Bunun temeli de, adanın Toprak Bütünlüğü ve Anayasal düzenin korunması için ona Garantör ülke olarak uluslararası antlaşmanın verdiği hakkı yerine getirmek idi. Bu nedenle 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtını ne BM ne de başka uluslararası bir kuruluş kınamadı. Bu yeni sonuçlar doğurdu. Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabaları artık;  üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gasp edilen Anayasasını yeniden düzenlemek yerine, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitlik içindeki Federasyon temeli sonuç elde etmek olarak şekillendi.
Ancak bu kimi zaman son noktaya gelmesine karşın bir türlü sonuçlanamadı. Sonuçlanmamasının nedeni Güneyde gasp edilen iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı olan Kıbrıs Türk Toplumunun Federasyondaki siyasi eşitliği ve iki bölgelilik temelinde Kurucu Devlet zemininde kendini yönetmesi olgusunu belli bir kesimin içine sindirmemesi idi. Kuzeyde ise özellikle 1974 sonrası oluşan ortam nedeni ile Federasyon temelinde adanın siyasi eşitlik temelinde yeniden Birleşmesi değil, iki ayrı devletin kabul ettirilmesi düşüncesinin belli siyasi elitlerde hakim olması idi. 
Böylece 47 yıl sonra hala karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme ulaşamadık. Bu yalnız adada yaşayan iki toplumu değil, aynı zamanda Türkiye, Yunanistan halklarını ve tüm bölge ile Avrupa ve dünya siyasetini de olumsuz olarak etkileyen bir sorundur. Üstelikte sorun, üzerine yeni sorunlar ekleyerek büyüyen bir bombaya dönüyor. Hidrokarbon, Doğu Akdeniz, AB ile ilişkiler ve tüm bölge ülkelerinin de sorunun tarafı haline gelmesi, günümüzde daha da karmaşık ve zor bir meseleye dönüştü.
Güney AB üyeliğine ve bölge ülkeleri ile yaptığı antlaşmalara dayanarak kendini güçlü. Kuzey ise Türkiye ile birlikte askeri olanaklara dayanarak kendini güçlü görüyor. Bu yüzden de her iki tarafta tek yanlı adımlar atmayı, öteki gördüğünü çıkmaza sokmak için gerçekleştiriyor. En acısı tarafların tek yanlı adımları; iç siyasi neticelere ulaşmanın dayanılmaz cazibesi beslenmesinde yapıyor olmasıdır.
Kısacası ne 15 Temmuz 1974’ten ve işlerin bu noktaya gelmesinden ders alınıyor. Ne de 20 Temmuz 1974 ve sonrasında karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşmanın gerçekleşmemesinin herkese yarattığı yeni sorunlardan ders alınıyor. Tıpkı 15 Temmuz 2016’da yapılan lanet darbenin nedenleri ve sonuçlarından ders alınmadığı gibi. Çünkü hala kamplaşma devam ediyor. Biri Erdoğan gitsin da nasıl giderse gitsin; öteki de iktidar kalsın ve nasıl kalırsa kalsın noktasında.
Tüm bu yaklaşımlar yaşadıklarımızdan yeni barışçı ve demokratik ortamları yaratmak için yeterince ders almadığımızı gösteriyor.

YORUM EKLE

banner471

banner474