banner564

Sosyal medya ve propaganda süreci

11 Ekim’e ertelenen Cumhurbaşkanlığı seçim tarihinin yanaşması ile birlikte propaganda süreci de başlamış oldu. Daha önceden de yazdığım gibi toplumsal olarak ortak bir farkındalık oluşturabilmek adına tek adaylı bir seçim olabilmesini çok arzulamıştım. Özellikle yakın coğrafyamızda gelişen politik oyunda bizde varız diyebilmek adına, tek adaylı bir seçim süreci bizler için bir dönüm noktası olabilirdi düşüncesindeydim.
Kişisel düşüncem bir yana, durum şu dur ki 11 adaylı bir Cumhurbaşkanlığı seçim süreci yaşayacağız. Seçim propaganda sürecinin Coronavirüse rağmen renkli geçeceği şimdiden anlaşılmaktadır. Yaratıcı sosyal medya reklamları şimdiden çevrimiçi ortamlarda paylaşılmaya başladı. Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamasında Coronavirüs pandemisi nedeniyle, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi kararları ve alınan önlemler kapsamında, oy pusulası örnekleri dâhil, el ilanı ve matbuat dağıtılması yasak olacaktır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçimi için propaganda sürecinin sosyal medyada artarak devam edeceği anlaşılmaktadır.
Günümüzde, dünya genelinde 2,7 milyar kullanıcı sayısı ile Facebook en büyük sosyal medya yayıncılarından biridir. Ayrıca TouTube, Twitter, Instagram, WhatsApp da diğer büyük paylaşım platformlarıdır. Sosyal medya, dijitalleşmiş dünyada insan doğasının vazgeçilmez bir unsuru olan sosyalleşme ihtiyacını değiştirerek muazzam bir hız ve etkinlikle karşılıyor.
Propaganda sürecinin sosyal medyada yoğunlaşacağı ortada iken ister istemez aklıma, Kasım 2016 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) seçimini getirmektedir. Cambridge Analytica isimli şirket adını 2017 yılının başında Trump’ın seçimi kazanmasındaki payı ile duyurmuştu. Daha sonraları ise Brexit ile de ilişkisinin olduğu ortaya çıkmıştı.
Şirket sosyal medya ve diğer kaynaklardan topladığı büyük verileri analiz ederek, hem siyasi hem de ticari müşterileri için “veriye dayalı davranış değişikliği” hizmeti vermekteydi. Kısaca 50 milyon Facebook kullanıcısının profilinden izinsiz olarak topladığı kişisel bilgileri, ABD seçimlerinde psikolojik profillemeye dayalı bir kişiselleştirilmiş siyasi reklamcılık sistemini kullanarak, Trump’ın seçimi kazanmasına sağlamıştı.
Bu olay üzerine zihnimde uyanan soru şu; yapılacak propaganda süresince toplanacak verilerle, kişileştirilecek bir algı operasyonu bizim Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yapılır mı?
Bu soruya cevaplamak elbette zor, ancak arka planda kişisel verilerimizi toplayan sosyal medya platformlarının, yapılan standart seçim anketlerinden çok daha net sonuçlar verebileceğini görmezden gelemeyiz. 
Sosyal medyada yer alan kişisel verilerimizle propaganda mesajları kısa sürede oluşturulabiliyor. Yine sosyal medyanın sağladığı olanaklarla bu mesajlara karşı oluşan tepkiyi hızlı bir biçimde değerlendirebilme ve bir sonraki mesajı tasarlayabilme imkânı da veriyor. Bu durumda seçimi kazanma hırsı ve parası olan adaylardan birinin böylesi bir çalışma süreci içerisine girmesi mümkün görünmektedir.  
Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar.
 

YORUM EKLE

banner471

banner474