Türkiye, büyük harcamalar sonucunda Anamur suyunu 29 Ekim itibarıyla Kıbrıs’a ulaştırmayı amaçlıyor...
Bunu niçin yapıyor?..
Nedenler bir değildir...
Birincisi; tüm dünyaya, özellikle de doğal gazı tek başına sahiplenmeye çalışan ve başka ülkelerle ‘stratejik anlaşmalar’ yapan Rumlara “Ben buradayım” mesajını veriyor...
İkincisi; Kıbrıslı Türklere her konuda olduğu gibi ‘hayat vermeyi’, üretime katkı koymayı amaçlıyor...
İkisi de bizim için çok önemli...
Çünkü Türkiye’nin sadece askeriyle değil, ekonomik gücüyle de yanımızda olmasını istiyoruz...
Buna gerçekten ihtiyacımız var...
Türkiye’nin çok büyük yardımlarına karşın hala kendi ayakları üzerinde durabilecek bir düzen yaratamadığımızı, çok büyük olanakları ‘siyasi rant’ uğruna heba ettiğimizi unutmamalıyız...
Türkiye, analık görevini fazlasıyla yerine getiriyor...
Tam 41 yıldan beri ordusu ile can ve mal güvenliğimizi koruyor...
Yol, su, elektrik, baraj projelerimize destek veriyor...
Çiftçimizin kuraklık tazminatını ödüyor...
Hastalanan hayvanlarımızın aşısına kadar gönderiyor...
Yılda 700 bine yakın turist ve 70 bin öğrenci ile ekonomimize hayat veriyor...
Sadece bu iki konu, Kıbrıslı Türklere verilen önemin büyüklüğünü ortaya koyuyor...
Su hayattır
Türkiye şimdi de ‘Asrın Projesini’ gerçekleştiriyor...
Adanın tümüne yetecek kadar suyu, deniz altından geçirilen borularla bizlere ulaştırmayı hedefliyor...
Su, hayatın kendisidir...
Suyun olmadığı yerde hayat yoktur...
Kuzey Kıbrıs’ın ‘Yeşil Ada’ özelliğini kaybetmesinin en büyük nedeni susuzluktur...
Yeterli barajımız olmadığından dolayı, özellikle yaz aylarında çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz...
Özellikle Güzelyurt’taki kuyulardan çıkan tuzlanmış sular, kullanım açısından olduğu gibi tarımsal üretim açısından da ciddi sakıncalar yaratıyor...
Kanser hastalıklarının artmasında en önemli nedenlerden biri suların kirliliğidir...
İkincisi de toprağın kirlenmesidir...
Kanalizasyon konusunda yılların ihmalinin bedelini halkımız şimdilerde ödüyor...
Oturduğumuz evlerin, ekip, biçtiğimiz tarlaların büyük bir kısmı insan dışkısı ile yoğrulmuştur...
Toprak artık isyan edecek durumdadır...
Devlet Üretme Çiftlikleri’nin eski müdürlerinden Mehmet Altan toprak ve su konularında uzman biridir...
Müdürlük yaptığı günlerde çamurlu ayakkabılarla dolaştığını biliyoruz...
Bir süre Türkiye’de toprak analizleriyle uğraştığı için, sebze ve meyve yetiştiriciliğinde elde ettiği deneyimler çok önemlidir...
Kendisini geçtiğimiz yıllarda bir televizyon programında konuk etmiştim...
Söyledikleri şok ediciydi...
Meğer tarımsal ilaçlar ve hormonların dışında, su ve topraktan kaynaklanan kanser tehlikesini bu ülkeyi yönetenler hiç ciddiye almamış...
Sularımızın kirli olması nedeniyle, ürettiğimiz sebze ve meyvelerde risk olduğuna dikkat çekmişti...
Bu kadar çok kanser hastalığının olduğu bir ülkede, Sayın Mehmet Altan’ın uyarıları sonrasında herkesin ayağa kalkması gerekirdi...
Özellikle de yöneticilerimizin...
Bazıları çok rahatsız oldu
Bırakın önlem alınmasını, bazıları bu konuları irdelememizden rahatsız oldu...
Halkı yanılttığımızı ve üreticinin ekmeği ile oynadığımızı iddia edenler çıktı...
Geldiğimiz noktada kamuoyunun daha çok tepki vermeye başlaması bizleri sevindiriyor...
Ama yeterli değil...
Tüm ilaçların ve üretim yerlerinin denetlenmesi için herkes ayağa kalkmalıdır...
Ülkemizin artık tepeden, tırnağa değişime ihtiyacı vardır...
Sadece sebze ve meyveler değil...
Süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri denetlenmeli...
Asbestli su boruları değiştirilmeli...
Toprak analizleri daha sık yapılmalı ve tehlikeli yerlerde üretim yasaklanmalıdır...
Ve hepsinden önemlisi, Türkiye’den gelecek suyun adil bir şekilde dağıtımı konusunda güçlü bir yönetim şekli oluşturulmalıdır...
“Türkiye’den gelecek olan su, ileride İsrail’e gidecek” iddialarına kulak asmayalım...
Su bizlere hayat vermek için geliyor...
Kıymetini bilelim...