banner564

Tarih bunları yazacak

  Son üç aylık süreci bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirelim...
  Başbakan ve UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün’ün, ortağını dahi haberdar etmeden ‘Hodri Meydan’ çekmesinden sonra, ülke bir anda seçim ortamına sokuldu...
  Peki bunun sonunda ne oldu?..
  İki partili koalisyon hükümeti yerine ortaya 3 veya 4 partili koalisyon seçenekleri çıktı...
  Bütçe geçirilmediği için devletin ödemelerinde sıkıntılar başladı...
  Başbakan’ın şahsına yönelik yüklü miktarda banka hesaplarıyla ilgili tartışmalar da bu süreçte yaşandı...
  Ne var ki; beklenmedik bir zamanda, hiç kimseyle tartışmadan ‘Hodri Meydan’ çekilmesini kimlerin, niçin istediği ortaya çıkmadı...
  Elbet bir gün çıkacak...
  KKTC halkı bu son 3 aylık süreci seçim ve hükümet tartışmalarıyla geçirirken, Türkiye’nin Afrin Harekatı başladı...
  Türk halkı bu harekata büyük destek verdi...
  Ulusal yayın kuruluşları, sağ ve sol çizgideki siyasi partiler de öyle...
  KKTC’de ise ilk gün kimse sesini çıkarmadı...
  İkinci gün bazı partilerden güçlü destek mesajları gelirken, bazılarının cılız sesi dikkat çekti...
  Cumhurbaşkanı üçüncü gün konuştu...
  Fakat geç de olsa, Afrin Harekatı ile Barış Harekatı’nın bir işgal harekatı olduğunu iddia edenleri yalanlayarak “20 Temmuz olmasaydı, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ait bir ada, Kıbrıslı Türkler de en iyi ihtimalle Batı Trakya’daki gibi Türk azınlık haline dönüşmüş olacaktı”dedi...
  Akıncı bu değerlendirmesinde yüzde yüz haklıdır...
 
Kimler tahrik ediyor?
 
  Güney Kıbrıs’taki seçimlerden sonra Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili müzakerelerin yeniden başlayacağı bir süreçte; Kıbrıslı Türklerin, Türkiye ile arasını açmak isteyenleri mutlu edecek gelişmelerin yaşanması oldukça düşündürücüdür...
  Hele yemin töreni öncesinde bir milletvekilinin Türkiye’ye yönelik sözleri ve partisinin bu olay karşısındaki suskunluğu dikkat çekicidir...
  Karşı görüşte olan ezici çoğunluğun artık bu tür söylemlere karşı sabrının taşmakta olduğunu dikkate almadan, tahrik edici söylemlerin sürdürülmesi kabul edilemez...
  Nitekim Meclis’in daha ilk oturumunda, üstelik yemin töreni sırasında yaşananlar; karşılıklı tahriklerin bir sonucudur ve üzücüdür...
  Düşünce ve anlatım özgürlüğü; yabancıların bile saygı gösterdiği olayları tersine çevirmek ve kışkırtıcı bir pozisyona geçmek değildir...
  Aynı şekilde şiddet hareketleri de kabul edilebilir bir eylem türü değildir...
  Gelinen noktada; herkesin sağduyu ile hareket etmesi ve zor günlerin kazasız, belasız atlatılmasına yardımcı olması çok önemli ve gereklidir...
  Kıbrıs sorunu ‘şu veya bu şekilde’ çözülse de, bugünkü çözümsüzlük devam etse de, Kıbrıslı Türkler arasında dostluk, kardeşlik ve dayanışma ruhunun kuvvetli olması şarttır...
  Demokratik haklarımızı ve bizlere sağlanan özgürlük ortamını, tahriklere kapılmadan kullanmalıyız...
  Ayrıca temelsiz iddialarla farklı görüşlere saldırmayı günlük yaşantının bir parçası haline getirmemeliyiz...

Daha önceleri niye ses çıkarmadınız?
 
  Burada bir önemli hususa daha dikkat çekmekte fayda vardır...
  Dün yaşadığımız istenmeyen olaylar sırasında önce ‘Çevik Kuvvetin’ nerede olduğu sorgulandı...
  Daha önceki eylemlerde Çevik Kuvvetin müdahalesinden şikayet ediliyordu...
  Çevik Kuvvet geldiği zaman ise polisin meclisi koruyamamasından şikayet edildi...
  Geçtiğimiz yıl ‘Koordinasyon ofisi’ gerekçe gösterilerek meclisin arka sıralarında yaşananları, Türkiye aleyhindeki eylemleri, açılan pankartları polisin neden önlemediğini de unutmamalıyız...
  Hatta meclis yönetiminin olaylar karşısındaki sessizliği veya hoşgörüsünü, eylemcilerin yanına gidenlerin “Maksat hasıl olmuştur” şeklindeki söylemlerini; “Siz yaptınız, biz de göz yumduk” anlamına gelen yaklaşımlarını da unutmadan değerlendirme yapmalıyız...
  Yaşanan bu olaylar, polisin hemen her dönemde; bazen gerilimi tırmandırmamak için, bazen de ‘siyasilerin talimatlarıyla’ hareket ettiğini gösteriyor...
  Ayrıca aylardan beri polisin kadrosunda 600 kişilik personel eksiğinin olduğunu ve bu konuda herhangi bir kişi, parti veya kurumdan destek görmediğini de kabul etmeliyiz...
  Evet; son 44 yılın en kritik dönemindeyiz...
  Karşılaşacağımız ‘zor ve sıkıntılı’ günler için hazırlıklı olmalıyız...
  Birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmeli, Türkiye ile gereksiz gerilimlere girişmemeli, bunu yapmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz...
  Uzak ülkelere gitmeyelim...
  Bölgemizde nelerin olup bittiğine bir bakalım ve savunmasız milyonlarca insanın bugün hangi şartlarda yaşadığını görerek ilerleyelim...
  Birilerini hedef seçerek atış yaparken; karşımızdaki insanların da bir tahammül sınırının olduğunu unutmayalım...
  Bunca fedakarlığın karşılığında yaratılan özgürlük ortamını muhafaza etmek için gayret gösterelim; anayı da evladı da üzmeyelim...
YORUM EKLE

banner471

banner474