banner564

Taşınmaz Mal Komisyonu

Kıbrıs sorunu siyasi nedenlerle çıktı. Ama siyasal sorunun çözümsüzlüğü nedeni ile başka sorunlar da ortaya çıktı. Üstelik bunlar, esasın önüne geçme potansiyeli taşıyan noktalar da oluyor.
Bu açıdan Taşınmaz Mal Komisyonu konusunu biraz da eskiye bakarak elleyelim.
1964'te Kıbrıs Türk tarafı BM'ye, Rahmetli Dr. Fazıl Küçük eli ile çözüm için öneri sunmuştu Bu teklif, öz itibarı ile iki bölgeli, iki toplumlu, Federasyon önerisi idi. 
Bu öneriyi iyice incelerseniz göreceksiniz ki kurulacak Federal Kıbrıs'ın yapısı 2003'te sunulan Annan Planını çağrıştıran özelliklere sahipti.
Bu önerinin içinde iki bölgelilik olması için de bir haritanın tanımı 1964'te yapılıyordu. Bu, Doğu tarafında bugünkü sınıra yakındı, batıda biraz farklı idi.

Dün AİHM önemli idi, sonra İTEM
Bunun için Güneydeki Kıbrıslı Türklerin Kuzeye, Kuzeydeki Kıbrıslı Rumların da Güneye geçmesi önerisi vardı. Etnik arındırma yerine, Nüfus ve Mülkiyet çoğunluğunun ilgili toplumda olması yaklaşımı önerinin temeli idi.
Ancak o günkü koşullarda bu öneride ne vardı bilir misiniz? 
Yer değiştirecek olan insanların mülkiyet hakları ile ilgili olarak AİHM'in ilke ve prensiplerine uygun düzenlemeler olması öngörülüyordu.
Yani, AİHM prensiplerine uygun çare aramak mantığı, 1964'te hayal ve macera olarak yorumlanabilecek o öneride vardı. 
Ama bu yan, 1974 sonrası yok sayıldı.
1977'de Meclis'ten apar topar çıkartılan İTEM Yasasında bu temel göz ardı edildi.
Üstelik Meclis'ten dönemin muhalefetinin sözcüleri ki tümü hayata gözlerini yumdu.
HP Genel Başkanı Sayın Alper Orhun, CTP Genel Başkanı Sayın Özker Özgür, CTP Genel Sekreteri Sayın Naci Talat, TKP Milletvekili Sayın Burhan Nalbantoğlu bu yasal düzenlemenin AİHM ilke ve prensiplerine aykırı olduğunu hararetle vurgulamışlardı.
O gün onlar, Meclis tutanaklarında var olduğu gibi bunun değişmemesi halinde, 10 yıl sonra Türkiye'nin AİHM tarafından tazminata mahkum edileceğini ve Kıbrıs Türk halkının mülkiyet meselesinin de havada askıda kalacağını söylemişlerdi.
Sonuçta öngörüleri 10 yıl değil ama 15 yıl sonra ortaya çıktı.
İşte BM temelinde devam eden görüşmelerde bu soruna çare aranmaya çalışıldı.
Bu mesele ilk defa Gali Fikirler Dizisinde kapsamlı olarak ele alındı. Bunun çöküşü ile birlikte dönemin BM Genel Sekreteri Sayın Butros Gali bir rapor hazırladı.
Sayın Gali'nin hazırladığı o raporun esasları BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edildi. Bunlardan biri de mülkiyet meselesinin çözüm esasını belirleyen ilke idi.
Buda Federal çözüm şartlarında ilgili Federe devletlerin alanlarında nüfus ve mülkiyet çoğunluğunun "yönetici" topluma ait olması prensibi idi.
Bu esas, raporun BMGK'de onaylanması ile kabul edilmiş oldu.

At ve arpa bir arada olursa değer olur
İşte günümüzde BM Parametreleri ile yola devam etmeyelim diyenlerin göz ardı ettikleri nokta budur. 
BM Parametreleri ile yola devam etmeyelim ama Taşınmaz Mal Komisyonu marifeti ile mülkiyet meselesini çözelim yaklaşımı birbiri ile örtüşmez. Yani at ve arpa.
Yani arpadan vazgeçerseniz atın, attan vazgeçerseniz ise arpanın değeri olmaz.
Çünkü 1992 itibarı ile alınan o BM Güvenlik Konseyi Kararları, BM Parametreleri dediğimiz müktesebatın içindedir.
İşte bu temel üzerinden mülkiyet meselesinde uluslararası hukuk gelişti ve AİHM ilgili Demopoulos kararını aldı.
Bir kere unutmayalım ki BM bu esasa dayanarak Annan Planını hazırladı. 
Yani Federal çözümde nüfus ve mülkiyet çoğunluğu "yönetici" topluma ait olacak!
Bunu sağlamak içinde AİHM prensiplerini göz önünde tutarak BM uzmanları, Annan Planına mülkiyet sorununu tazminat, takas ve kısmi iade üzerinden çözecek esaslar ve kriterler koydular.
Bunları o süreç içinde enine boyuna Kıbrıs Türk Toplumu tartıştı...
Sonuçta Referandum yapıldı. Biz Evet, Güney Hayır dedi Plan çöktü.
TMK'ya giden yol
Bugün olduğu gibi o günde şimdi ne olacak, ne yapacağız arayışı başlamıştı.
2004'te 24 Nisan Referandumunun ertesi günü CTP -DP Hükümeti de düşmüştü. 
Mecliste de bir hükümet kurulamamış ve Erken Seçim kararı da alınamamıştı.
Bu nedenle KKTC Anayasasının öngördüğü kural işlemiş ve zorunlu olarak 6 ay sonra Erken seçim gerçekleşmişti.
İşte o sürede ne yapılacağı ile ilgili arayışlar içinde CTP Genel Sekreteri olarak basınla yapılan söyleşide, Annan Planının Güneyde ret edilmesine karşın yapılması gerekenin, Annan Planında bulunan belli unsurların, örneğin mülkiyet meselesinin yaşama geçmesi için yasal ve siyasal değişiklikler yapmak gerektiğini ifade etmiştim. Bu yüzden çok öfkeli tepki de almıştım.
Ama sonuçta Sayın Talat Cumhurbaşkanı seçildi. Erken seçim oldu. CTP-DP koalisyonu kuruldu. Benim Başbakan, Sayın Serdar Denktaş'ın Başbakan Yardımcısı olduğu o dönemde Hükümet, Cumhurbaşkanı Sayın Talat ve ekipleri, Türkiye Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül ve ekiplerinin yoğun çalışmaları yapıldı. Taşınmaz Mal Komisyonu Yasası ortaya çıktı. Buna sağdan ve soldan şiddetli tepki geldi.
Sağdan gelen tepki,"KKTC' yi yok edeceğimiz" şeklinde idi. Soldan gelen tepki de Kıbrıs sorununu mülkiyet meselesine indekslediğimiz şeklinde idi. 
DP yasa ile bu baskılar altında yüzleşti. Hep söyledim, "o mahalleden" gelen tepkilere karşın DP'nin TMK yasasının geçmesi için verdiği destek, takdire laiktir. 
Bu nedenle DP'li arkadaşların yasanın bazı maddelerine dönük değişiklik ve çıkartma önerilerine yapıcı ve onları anlayışla karşılayan bir duruş serdettik.
Ancak ne acıdır ki bu yasa UBP Tarafından KKTC Anayasa Mahkemesine götürüldü. 
Söylenmedik acı söz kalmadı. Sonuçta yasa geçti.
Bu yasanın AİHM tarafından dikkate alınmayacağı da sağ ve sol kesimlerce o günlerde çok söylendi. Hemde iri iri ve büyük laflarla.
Sonuçta 2010'da AİHM Demopoulos kararı ile buna değer verdi. Üstelik yalnız buna değil, aynı zamanda KKTC Yargısına da önem ve değer verdi.
Bu konuda Sayın Romans Mapoların Kıbrıs Gazetesine yazdığı değerli makaleleri kaç kişi okudu, doğrusu merak ediyorum.
Ama ne acıdır ki yasa geçtikten sonra ve TMK'nın değeri ona karşı olanlarca da görülmesine karşın, bu Kurum ve yasa, 2009 sonrası öksüz evlat muamelesi gördü.
Ne bunun mali olarak desteklenmesi için bir gayret ortaya kondu, nede daha da geliştirilmesi için çaba.
Kıbrıslı Rumların başvurusu ile TMK'nın Tazminat hükmü verdiği kararlarda yerine getirilmedi. 
Diğer konularda olduğu gibi buda Türkiye'nin vereceği katkıya bağlandı. 
Ne acıdır ki TMK'yı yasallaştıktan sonra, onu mali açıdan başlangıç olarak desteklemek için kurduğumuz fon da 2009'da iptal edildi. Sonra bu konu tıkandı. 
Meclis'te pek çok kez dile getirmemize karşın maalesef tıkanıklık aşılamadı.Tazminat kararı verilen ve bunu kabul eden Kıbrıslı Rum başvuruculara bu ödemeler yapılmadı. Onlarda KKTC Mahkemelerine başvurmak zorunda kaldılar. 
Bakanların arabalarına, alacaklarına karşılık haciz kararı çıkartıldı. 
Hüküm verilen bu kararlar hala ödenmedi. Bunun üzerine taraflar AİHM yolunu tutu. Bu arada Güney'deki bağnazlar zaten ilk günden TMK ve Demopoulos kararı ile ilgili karşı girişimlerini yapıyordu. Şimdi bu son durumu da değerlendirerek TMK'nin işlevsiz ve çare kurumu olamayacağı yönünde AİHM'de girişimlerini ilerletiyorlar.
Ama biz hala TMK'nın kaynak sorununu ciddi ciddi ele almıyoruz. 
Üstelik konuları diğer başka yanları ile de geliştirmek için adım da üretmiyoruz.
Bu bakımdan TMK konusu önemlidir. 
Ama öncelikle unutmamamız gereken bir nokta vardır. 
TMK'ye uluslararası hukukta değer sağlayıp, buna yer açanın, Kıbrıs sorununun çözümü yolunda, BM çatısında oluşan evrensel öze sahip olan parametreler ve bunu sağlayan siyasi kararlar olduğudur.
Buda BM Güvenlik Konseyinin Kıbrıs sorunun çözümüne dönük aldığı ilgili kararlarının bizzat kendisidir. 
AİHM'in aldığı 2010 Demopoulos kararı, her şeyden evvel ilgili BM Kararları ve bunların yansıması olan Annan Planının içindeki hukuki zemine dayanmıştır.
Yani uluslararası hukuk, uluslararası bir sorunu çözmek için siyasal olarak açılan bir yeni kapıdan barışa geçmek için uluslararası bir hukuk yolu döşemiştir...
Bu yüzden şimdi çıkmazla birlikte öne sürülen BM Parametrelerinin kaldırılması, yok sayılması düşüncelerinin, bu temeli yok edeceğini unutmamak gerekir.
Mali kaynak
TMK mali kaynak bakımından desteklenmeli. Şerefiye Vergisi çıkartılmalı, Emlak Vergilerinin yeniden düzenlenerek bu gelirlerden buraya kaynak aktarılması lazım.
Emlak satışlarından alınan %5'lik Komisyonun, %1'inin buraya aktarılması. 
Devlet arazilerinin kira bedellerinin %30'unun; yatırım için verilecek devlet arazilerinin ihale usulü ile verilip bundan gelecek gelirin bu fona yatırılması ve benzeri başka önermelerle bu fon oluşmalı ve güçlenmeli, Türkiye'nin de desteği ile bu kurum işler hale dönmelidir.
Ama esasın BM Parametreleri olduğu unutulmamalıdır. 
Aksi, AİHM'den bu temelin kaybının gelişmesidir. Hem attan, hem arpadan da oluruz, o zaman da vay ki ne vay...
YORUM EKLE

banner471

banner474