banner564

Türkiye ilhakı kabul etmedi

   Kuzey Kıbrıs’ın deneyimli siyasilerinden İsmail Bozkurt; 1975 yılında Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’nin başkanıydı…
   Barış harekatından yaklaşık 6 ay kadar sonra, yani Ocak 1975’te Meclis’in oy birliği ile ‘Türkiye’ye bağlanma’ konusunda bir karar aldığını dün gece Diyalog TV’de açıkladı…
   Kıbrıslı Türkler; 1974 Barış Harekatı öncesinde büyük acılar çektiği için, harekattan hemen sonra ‘can ve mal güvenliğini garantiye alma’ düşüncesiyle Türkiye’ye bağlanma yönünde bir karar üretilmişti…
   Fakat Türkiye bunu kabul etmedi…
   Türkiye; Kıbrıslı Türklerin ‘ilhak’ talebini reddedince, merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ‘ayrı devlet’ ilanını önermişti…
   Fakat Türkiye bunu da kabul etmedi ve Denktaş 13 Şubat’ta ‘Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurdu…
   Bunu bizzat merhum Denktaş’tan defalarca dinlemiş bir gazeteciyim…
   Merhum Başbakanlardan Bülent Ecevit ile Süleyman Demirel, federe devlet ilanına karşı çıkmamıştı…
   Çünkü; böylesi bir hareket uluslararası alanda ‘ayrı devlet’ ilanı gibi algılanmayacaktı…
   Nitekim öyle oldu…
   Denktaş, federe devlet ilanı sonrasında Pakistan’a ve Bangladeş’e gitmişti…
   Döndüğü zaman “Adamlar marşımızı sordu ama onlara federal çözüm için federe devlet kurduğumuzu söylemek zorunda kaldım” diyerek tepkisini dile getirmişti…
   Bundan son derece rahatsızdı ve ayrı devlet ilanı üzerindeki ısrarını 1983 yılına kadar sürdürdü…

Darbe sonrasında CIA tehdidi

   Denktaş, çok kurnaz bir siyasetçiydi…
   Türkiye ile görüş ayrılığına düştüğü dönemde doğrudan ‘tepki koymak’ yerine, muhalefetten yararlanmayı tercih ederdi…
   Ayrı devlet ilanına karşı çıkan Ecevit’i de böylesi bir yöntemle eleştiriyordu…
   Türkiye’de her iktidar değişimi olduğunda Kıbrıs davasını anlatmak için Ankara’ya ziyaretler düzenlerken, ayrı devlet ilanı konusunda nabız yoklamayı ihmal etmezdi…
   Fakat; 1980 askeri darbesine kadar sivil hükümetlerden bu konuda en ufak bir destek alamamıştı…
   Askeri darbe sonrasında ise önündeki en büyük engel, Bülent Ulusu hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev alan Turgut Özal’dı…
   Özal, ayrı devlet ilanının BM ve ABD’den sert tepki göreceği ve Türkiye’nin başını ağrıtacağı düşüncesindeydi…
   Denktaş; bunu öğrendikten sonra yeni fikirler geliştirmeye başladı…
   En önemlisi, bir gün çekmecesinden çıkardığı ‘CIA’ belgesiydi…
   Çok genç yaşlarda Günaydın’ın muhabiri iken bu belgeyi bana göstermiş “CIA ajanı beni ölümle tehdit ediyor” demişti…
   Çok heyecanlanmıştım…
   İki paragraflık bir mektup Denktaş’ı neden rahatsız etmişti?..
   Bunu haberleştirmek için mektubun kopyasını istedim…
   Denktaş pek niyetli olmadığı halde bunu kabul etti ve CIA ajanına ait olduğu iddia edilen mektubun kopyasını bana verdi…
   Haber ertesi gün Günaydın’ın manşetinde yer alınca ortalık bir anda karışıverdi…
   İstanbul sıkı yönetim komutanı Günaydın’ın yazı işleri müdürünü makamına çağırarak “Bu da nereden çıktı?” diyerek öfkesini dile getirdi…
   Fakat gazetecilikte ‘haberin devamı’ çok önemlidir…
   Cumhurbaşkanı Denktaş ile görüşmek için yeniden Cumhurbaşkanlığı sarayına gittiğimde, dış duvarlara dikenli tellerin çekildiğini gördüm…
   İşte haberin devamı burada…
   Fotoğraflar çekildi ve “Denktaş’ın sarayı dikenli tellerle çevrildi” başlıklı haber yine Günaydın’ın manşetinde yer aldı…
   Haber o kadar etki yaratmıştı ki; Günaydın’ın yazı işleri ikinci kez ordu komutanının makamına çağrılmış ve son kez uyarılmıştı…

Anadolu halkının gücü

   Aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları neden yazıyoruz?..
   Kıbrıs’tan giden haberlerin Anadolu üzerindeki etkisini anlatmak için yazıyoruz elbette…
   Kıbrıs adının geçtiği her yerde heyecanlanan bir Anadolu halkı vardır…
   Ve bu halkın güçlü desteği sayesinde Türkiye’deki siyasiler, her koşulda Kıbrıs’a büyük yardımlarda bulundu…
   Türkiye’nin bir cent’e muhtaç olduğu günlerde bile Kıbrıslı Türklerin maaşları Ankara’dan gönderildi…
   O yüzden ne söylediğimize, ne yaptığımıza her zaman için çok dikkat etmemiz gerekiyor…
   Evet; Kıbrıs sorununun kalıcı bir şekilde çözülmesini istiyoruz…
   Ama bu sadece bizim isteğimizle olmuyor…
   Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin eski Siyasi İşler Yardımcısı Jeffrey Feltman’ın dünkü Politis gazetesinde yayımlanan ve bugün Diyalog’ta iktibas edilen açıklamasını iyice okumak lazım…
   Feltman “İki tarafın da hedef olarak belirlediği siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu, iki kesimli federasyon ulaşılmaz bir hedef oldu” dedi…
   Bir hafta önce de Fileleftheros gazetesinde yer alan bir haberde ‘iki farklı ırkın ortaklığına dayalı bir federasyonun mümkün olamayacağı’ belirtiliyordu…
    Yani federasyonu 1975’ten beri görüştüğümüz halde, Rum liderliği bunu hiçbir zaman içine sindiremediği için uzlaşıya varılamadı…
   Yeni süreçte tarafların federasyon veya başka bir formül üzerinde uzlaşmaları ve Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulunması en büyük dileğimizdir…
   Ayrıca 2003 yılından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “bir adım önde’ siyaseti çözüm konusunda cesaret vericidir…
   Türkiye; tarihinde ilk defa garantileri bile görüşmeye razı olduğu halde, Rum gazeteci Makarios Drusiotis’in dünkü yazısında itiraf edildiği gibi Rum lideri Anastasiadis ‘sonuca gitmeyi’ kabul etmedi ve ‘iki devletli çözüme’ yöneldi…
   Öyleyse; Türkiye’nin suçlanacak bir yanı yoktur…
   Türkiye’yi ‘ilhak istermiş’ gibi göstermek de yanlıştır…
   Ana hedefimiz kalıcı bir çözüm olduğuna göre; bunu ancak ve ancak Türkiye’nin desteği ile başarabileceğimizi hiç kimse unutmamalıdır…
   Özellikle de Kıbrıslı Türkler… 

YORUM EKLE

banner471

banner474