Yazıyı yazmaya oturduğum Çarşamba günü, Dolar 19,04, EURO 20,55 ve Sterlin ise 23,43 TL ile güne başladı. Yani kurlardaki yukarı doğru gidiş hızından bir şey kaybetmiyor. Peki, kirası, borcu döviz cinsinden olan yurttaş güne bu kurlarla nasıl başlayacak?  Bu kurları gören üretici, esnaf, tacir, sanayici, güne huzurlu mu girecek? Bu kurları gören pahalılıktan beli bükülen tüketici, gelecek olan ek zamları düşünerek güne huzurla başlayabilir mi? Ha bak Güneyden gelip alış veriş yapan insanlar veya geliri döviz cinsinden olup da Kuzeyden ev alıp yaşayanlar, bu kurlara bakıp güne huzurlu bir şekilde başlayabilirler. Ayrıca birikimlerini döviz cinsine çevirip, bankada tutanlar da güne huzurlu başlayabilirler. Ama bu yapı, ayni zamanda yatırımdan ve üretimin de kaçışı kendi eli ile davet ediyor.  Üstelik dış ticaret açığımız da artıyor. Bundan doğan açığı Ödemeler Dengesinde turizm, üniversiteler, Yeşil Hat Tüzüğünden ve emlak sektöründen gelen dövizle kapatıyoruz. Ama bunlarda tehlike sinyali veriyor. Çünkü tüketim malları, gıda ve kiralarda, dövizle belirlenen fiyatlarla oluşan pahalılık nedeni ile özellikle Türkiye’den gelen orta gelir gurubundaki öğrenci için cazibe kayboluyor. Ayni şekilde yabancı öğrenci sayısında da azalma oluşuyor. Üstelik üniversite eğitimi için cazibe alanlarından biri olan güvenli ada değerimiz de ciddi yara alıyor. Turizm gibi önemli bir alanda ise gelir bakımından, 2019 gerisinde bir duruma düştük. Bu hal turizmdeki maliyetleri de artırıyor. 2023’te ciddi beklentiye karşın, Turizme ise gereken destek, hala gelişmediği için sıçrama yapma umudu tam anlamı ile oluşmuyor. Dünyadaki enflasyonist gelişmenin de baskısı ile 2023 ve sonrasında ekonomik gelişmenin iyileşmesine yönelik ciddi bir umut beklentisi maalesef gündemde yer almıyor. 
Tam bu dönemde Türkiye’de seçimler oluyor. Üstelik Türkiye bu seçimlere, ciddi bir toplumsal kamplaşma ve çok önemli bir kriz içinde giriyor. Bu ortamda Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasında Türkiye’nin Anayasal düzenine dönük çok önemli  fark var. Millet İttifakı, Güçlendirilmiş Parlamenter Düzen diyerek, köklü Anayasal değişiklik öngörüyor. Cumhur İttifakı mevcut Cumhurbaşkanlığını savunuyor ama, bu sistemin tıkanan noktalarını da görüyor. Şimdi seçim sonrasına dönükte önemli sıkıntı ihtimalleri var. Eğer seçimi Sayın Erdoğan kazanır ama TBMM ittifakı çoğunluğu sağlayamazsa. Bunun tersi, seçimi Sayın Kılıçdaroğlu kazanır ve TBMM Anayasayı en azından Referanduma götürecek bir milletvekili çoğunluğunu da elde ederse, o zaman siyasi gerilim farklı bir başka düzleme geçer. Ama CB kazanır ancak, TBMM çoğunluğu elde edemezse, o zaman şikayet edilen Anayasal yapı içinde kalınacak. Yani her halükarda, seçim sonrası çok bilinmeyenli sorunlara da gebe, Üstelik  14 Mayıs seçimlerinin sonuçları, ayni zamanda hem İttifakların ve onları oluşturan partilerin içinde, hem de ittifaklar arasında ciddi hesaplaşma olaylarına da gebedir. Seçim sonrası ittifaklar arasında ve oluşturan partilerde de iç hesaplaşmaları yaşanacak. Seçim sonrası farklı gerilimleri de yaşanacak.
 Ancak Türkiye ekonomisinin çok önemli sorunları var. Türkiye’nin bu yıl vadesi gelecek olan 119 milyar dolar dış borç sorunu var. Depremin yıkıcı etkisini ortadan kaldırıp, yıkılanları yeniden yapmak için yüz milyar doları aşkın kaynağa ihtiyaç var. Ama Türkiye GSYH dünyada 17. Sırada iken, maalesef 25. sıraya düştü. Bütçe açığı arttı. Ayni zamanda Cari Açıkta Ocak 2023’te 23 milyar dolar oldu. Dolayısı ile seçim sonrası Türkiye faiz ve döviz sorunu ile çok açık bir şekilde uğraşmak zorunda kalacak. Dış finansmana çok ihtiyaç duyacak. Bunun iç ve dış siyasette de doğrudan yansımaları olacak. Bu bakımdan, Kuzey Kıbrıs’ı yönetme iddiasında olanlar, ister sağda isterse solda olsun bu gerçeklere gözünü kapatamaz. Öyle Türkiye verir kolaycılığı artık geçerli olamaz. Bu nedenle kendi kaynaklarımızla ne yapabiliriz konusu öne çıkmalıdır.. Seçim sonucu ne isterse olsun, Türkiye ile dostça ilişki temelinde, onun sırtına askında olmayacak bir anlayışı siyaset dünyasına hakim kılmalıyız.