
Kulağımızda transistörlü radyoyla İstanbul'dan binlerce mil uzaktaki Larnaka’nın Vuda köyünde Metin Oktay ve Turgay Şeren’li Galatasaray’ın maçlarını izleyip ne olduğunu anlamaya çalışırdık. Çocuktuk; bire bin katar, anladıklarımızı birbirimize abartılı bir şekilde aktarmaya kalkışırdık. Şimdilerde her şeyi billur gibi aktaran ekranlar var ama futbol karşılaşmalarını izlemiyorum. Sahada ne olduğunu anlayamıyorum. Türkiye’de her şey kokuştuğu gibi futbol da kokuştu… Şike skandallarına bahisçi hakemler ve futbolcular eklendi. Her şey sahteleşti; izlemeye değmez!
Türkiye, sanal bahis ve yasadışı kumardan da geçilmiyor zaten… 2017 yılına ait bir MASAK raporuna göre; Türkiye’de yasadışı sanal bahis tutarı 50 milyar TL, yasal bahis tutarıysa sadece 11 milyar TL’dir. Sürekli olarak yasadışı bahis oynayanların sayısı 5 milyon kişi olarak tahmin edilmiştir. Resmi olmayan tahminlere göreyse sanal bahis ve yasadışı kumarın yıllık cirosu 100 milyar TL’den fazladır. Bunun 10 milyar dolar kadarı yurtdışına transfer edilmektedir. Resmi bilgi bu ama basın bu tür haberlerle dolup taşıyor; rakamlar da herkese göre değişiyor.
Çevre ülkelerde üslenen sanal bahisçiler Türkiye’den dışa akan bu kaynaktan pay almak için yarışmakta, gittikleri ülkeye de dünya kadar sorun taşımaktadırlar.
Uyuşturucu ticareti ile ilgili iddialar da korkunç boyutlardadır. Bırakın Türkiye yurttaşlarını, başka devletlerin yurttaşı olan uyuşturucu kaçakçıları da Türkiye’yi adeta bir sığınak gibi kullanmaktadır.
Son haber Karadağ’dan geldi. Yakın bir gelecekte Avrupa Birliği üyesi olması beklendiği için Türk vatandaşlarının ve yatırımcılarının ilgisini üzerine çeken bu küçük ülke, Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat hakkını, huzuru tehdit eden çatışmalara neden oldukları gerekçesiyle askıya aldı.
Kuzey Kıbrıs’ta da huzurumuz tehdit altındadır. Tetikçilerin gelip gitmesinden, yollarda rastladığımız lüks araçların kimlere ait olduğunu anlayamamış olmamızdan, nereden geldiğini bilemediğimiz “bol paradan” şikayetçiyiz.
Bu arada, turizm gelirlerinin önemli bir kısmını sağlayan ve yasal olarak faaliyet gösteren şans oyunları salonlarına sahip lüks otellerin varlığını tartışma konusu yapıyor; tehdidin esas olarak nereden geldiğini görmezden gelerek bu salonları kapatırsak bu çatışmalardan kurtulacağımızı sanıyoruz.
Milletvekillerimiz ve kimi kanaat önderlerimiz burada olan biten her şeyi “kumar cenneti olmamız” ile izah ediyorlar. Türkiye’nin “arka bahçesi” olduğumuzu söylemek kolaylarına gidiyor. Kullanılmış eşyalarını yığıldığı, istenmeyen kişilerin sığındığı bir “arka bahçe”!
Arkası neresi, önü nerede? Türkiye, mafya veya çete üreterek etrafa salan bir kaynak olmuştur ve biz de bundan nasibimizi alıyoruz!
Bundan kurtulmanın yolu var mı bilmiyorum. Bunun etkilerini azaltacak önlemleri Türkiye’nin iş birliği olmadan uygulamak mümkün değildir. Bilgi akışı, birlikte takip veya koordinasyon gerekir… Bugünlerde Türkiye’den istenecek en önemli şey, KKTC’nin suç cenneti olmasına karşı birlikte mücadele etmektir.
Kendi kendimize söyleneceğimize ve önemli bir gelir kapısı haline gelen beş yıldızlı otelleri tümüyle kötüleyerek kendi bindiğimiz dalı keseceğimize yasadışı bahisle akıllıca mücadele etmek, Türkiye’nin iş birliğini talep etmek gerekiyor.
Yazımı, Türkiye’deki sorunun nedenlerini ve boyutlarını anlatan bir haberin linkine yer vererek bitirmek istiyorum: https://www.bbc.com/turkce/articles/c4nxvl0jg42o.
Belki de asıl mücadele, gençlerin farklı gelecekler hayal etmelerini sağlamak için verilmeli…


