banner564

UBP- HP hükümeti de “Türkiye’ ye karşı, dik mi durdu?” Alkış mı?

Ülkemizde sıkça kullanılan istikrar ifadesi, gerçekten üzerinde durulması gereken bir husustur. Bu genellikle uzun ömürlü olmayan hükümet değişimleri için kullanılmaktadır.
Haklı ve doğru tanımlama olduğunu öncelikle vurgulayalım.  Ancak siyasi yaşamımızda koalisyon hükümetleri yanı sıra, tek başına hükümet dönemlerinde de istikrarsızlık yaşadık. İktidardaki partinin bölündüğünü,  siyasi krizler nedeni ile Erken Seçimler yaşadığımızı da tarihleri ile sayıp dökebilirim. 
Bu nedenle istikrarsızlık olgusunu ne koalisyonlara, ne tek başına hükümet olmanın dayatmacı anlayışına dayandırmak tanımlamaya yetmez.
Bugün yaşadığımız ortam üzerinden istikrar olgusunu, başka nedenlerle de değerlendirelim. Diyelim ki 2017 itibarı ile günümüze kadar süren tek başına bir parti hükümet olmuştu. Yani koalisyon yoktu. Peki istikrar olacak mıydı? Hayır. Çünkü ne isterse olsun, döviz krizi o hükümeti de fena halde vuracaktı. O hükümette elindeki sınırlı imkânlarla buna etkin karşı koyma gerçekleştiremeyecekti. Çünkü para politikası gütme zemini ve temeli ne siyaseten, ne ekonomik olarak elinde olmayacaktı. Ne kullandığı resmi para birimi üzerinde, ne de fiilen kullandığı “ döviz “ üzerinde böyle bir hakkı olmayan bir yapı. Üstelik piyasasındaki tüm ekonomik aktiviteler, döviz üzerinden belirleniyor. Tüm fiyatlar Dolar, Euro ve Sterlin üzerinden belirleniyor. Yani fiili olanla, resmi olan arasında ciddi uyumsuzluk var. Bu gerçek anlamda bir istikrarsızlık temelidir. Ekonomide yaşanan bu gerçek, elbette ki toplum yaşamına, siyasi, sosyolojik ve her alandaki istikrarsızlık olarak yansımaktadır.
Hele kendi ekonominizde hali ile ürettiğiniz enflasyona, kullandığınız resmi para biriminin yol açtığı enflasyon kat kat eklenir ve buna dönük enflasyonla mücadele için argümanınız yoksa o zaman siyasette istikrar da ciddi yara alır. 
Ayni şekilde, eğer günümüzde olduğu gibi, size destek olacak olan dış kaynağın, ne zaman ve ne şekilde geleceği ile ilgili bir belirginlik yoksa.  Siz o zaman ister koalisyon, isterse tek başına hükümet olun, istikrarı yaşayamazsınız. Bugün oldu 2020 Bütçesinde Türkiye’den geleceği söylenen 1 milyar 200 milyon TL ki bu alt yapıya ve reel sektöre, eğitim, sağlık gibi alanlara yapılacak yatırımlar içindir. Bunun için hala bir protokol imzalanmadı ve bu kaynağın hangi sektörlere gideceği hala belirgin değilse, siz hangi istikrardan söz edebilirsiniz. 
Hele işe bakın işe. Türkiye ile yapılan protokollere göre kamu harcamaları azaltılacak deniyor. Bunun için kamuya istihdam sınırlanacak deniyor. Kimi zaman emekli çıkan iki kişinin yerine bir kişi, kimi zaman emekli çıkan üç kişinin yerine bir kişi alınacak kuralı konuyor. Bunu da en hassas olarak takip edenin de, desteği veren Türkiye olduğu söyleniyor. Ama ne oluyor? Ya seçim, ya da iktidardaki tek başına partinin, Kurultayı oluyor yarış var;  alabildiğine istihdam başlıyor. Üstelik devletin pek çok alanda teknik eleman ve nitelikli insan sıkıntısı çektiği alanlara değil, kapı arkasından vasıfsız insan istihdamına kapılar açılıyor. Bu ise yalnızca bir siyasi anlayışa verilmiş bir bonus oluyor. Peki, siz, ya devlet diye nutuk atanların, ya da buna dönük güya yapılan protokollerin koruyucusu olduğunu söyleyen Türkiye’nin, siyasi ve teknik otoritelerinin partiye ve insana göre bu farklı “ siyasi bonuslarını” gördükçe, istikrar ve belirginlik değerlerine ve sözlerine inanır mısınız? 
Alın seçim öncesi bugünü. Bir yandan 100 milyon TL, maaş ödemek için borçlanma kararı alan UBP- HP var. Ama ayni hükümet, seçim öncesi oy için istihdam furyasına girmiş.  Artık istikrar sözü,  bu topraklarda inandırıcı olabilir mi? UBP, HP gibi ağzı dolu dolu devlet diyenlerle, bu ülkede ekonomide, Maliye Politikalarından iri iri söz ile disiplinden söz eden Türkiye yetkilileri inandırıcı olabilir mi? Yoksa oy için istihdam yapan UBP- HP Hükümeti, “  Türkiye’ye karşı dik durdu” deyip, onu da mı Alkışlayacaksınız? 

YORUM EKLE

banner608

banner473