banner564

Uçmak ve iki milliyetçiliğe sıkışmak

Yaşadığımız öngörüsüzlük bizi sorunlar içinde boğulmaya götürüyor. Bakın açılırken, uçak seferlerinin azaltılması gündeme geldi. Uçak firmaları ansızın gelen bu karara haklı isyan gösterdi. Sayın Zeki Ziya’nın tepkileri ve söyledikleri bunun göstergesidir. Yalnız o mu? Hayır; turizmciler, esnaf, çiftçiler, süt üreticileri de hayal kırıklığı yaşadı.
Bunun etkisi otomatik olarak uçak bileti fiyatlarına yansıdı. Bir anda bilet fiyatları uçtu. Bu hangi zamana denk geldi? Turizmden medet aranan ve yeni öğretim yılında KKTC üniversitelerine kayıt yapacak öğrencilerin gelişine. Buna “Alda bozdur” denir. Bu gelişme aynı zamanda bir başka unsurla da birleşti. Üniversiteler, bu pandemi döneminin ve ekonomik krizin zorluk ve kuşkularını da kendi çıkarları açısından değerlendirerek, “uzaktan eğitimi” gündeme aldılar. Bunu cazip kılmak için de “online eğitimi” seçecek öğrencinin okul harcını da düşürdüler.
Peki özellikle pandemi nedeni ile sağlık endişesi yaşayan ve ekonomik kriz nedeni ile ekonomik durumu sarsılan, Türkiye’deki orta ve dar gelire sahip aileler ve evlatları hali ile bunu tercih etmeyecek mi? KKTC’de döviz krizinin yol açtığı her alandaki aşırı pahalılık da bunu tetikleyecek.
Peki o zaman bu durum, “üniversite sektörünün” etkilediği ekonomik ve sosyal alanları olumsuz olarak etkilemeyecek mi? Esnafı, yurtları, ev sahiplerini, tarımı buna dayalı tüm sanayiyi...
O zaman; ‘kapalı olduğumuz Haziran 2020 döneminde devlet gelirleri, 2019 Haziran ayına göre arttı, bu yüzden turizmin devlet gelirlerine etkisi yok’ diye yorum yapan DPÖ mum mu yakacak?  Bilgiye dayalı özgür tartışma ve arayış içine girmemek bu halin nedenidir. Evet, sonsuza kadar kapalı kalamayız. Açılmamız lazım ama bunun nasıl olabileceği, açılma niyetinden daha önemli idi.
Ama bir anda bu arayış kör döğüşe döndü. Bir kesim derhal açılmayı sıkıntı nedeni ile öne aldı. Diğer kesimde buna tepki koyarak açılma lafını dahi günah saydı. Derhal açılmayı savunan iktidarın büyük ortağı, açılımın nasıl olması gerektiğini düşünenleri, “KKTC’yi istemeyenler” diye konumlandırdı. 
Arkasından açılımı tartıştırmayan, boğan bu hükümet; salgın olayının artışı nedeni ile uçak seferlerini ani ve keyfi bir şekilde azaltma yoluna girdi. Turizm ve eğitim uçamadı. Ama bilet fiyatları resmen roket gibi “uçtu.”  Arkasından ise ülkeye önemli bir ekonomik katkı sağlayan üniversitelerin “online” eğitim olgusunu seyreder hale döndük. 
Açılım konusunun diğer tarafı ise, “açılımın kumarcıların” isteği olduğu yaklaşımı ile açılımın nasıl olabileceğine dönük tartışmanın gelişmesine katkı koyamadı. Sonuçta güya açıldık. Ama bundan turizm, üniversiteler ne de bunlardan doğrudan etkilenen diğer paydaşlar beklediğini bulamadı. 
Bu kısır yaklaşımı Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yaşıyoruz. Siyaset, iki “milliyetçilik” arasına sıkıştı. “Türk ve Kıbrıs” milliyetçiliği arasına kapandık. Eğer farklı ve ortak bir payda arayışında iseniz, bir taraf sizi “Rum’a destek, Türkiye karşı” diye lanse eder. Diğer taraf da “Türkiye’nin, Erdoğan’ın adamı” olarak lanse ediyor. Böylece özgür ve bilimsel tüm arayışlar, “davulcu yellenmesi” oluyor. 
Bu açılım konusunda yaşadıklarımız, düşünce dünyamızın acıklı halini gösteriyor. Aynı acıklı hal, beş beter bir şekilde Kıbrıs sorunu, ekonomik, demokratik ve sosyal sorunların ele alınışında da yaşanıyor. Herkes kendi doğrusunun peşinden koşarken, kendi dışındaki doğruları reddediyor. Reddederken de onları değersizleştirmek için elinden gelen tüm çamur atmaları yapıyor. Artık ortak toplumsal faydanın; özgür düşünme, bilimsel ele alma ve farklıkları konuşurken, ortak noktaları bulma ve bunu çoğaltma da olduğunu anlamamız gerekir.

YORUM EKLE

banner608

banner473