banner564

Unutma hakkımız yoktur

  Bugün, ikiye bölünmüş adanın bir tarafında bizlere karşı öfke ve kin dolu protesto eylemleri var...

  Diğer tarafında ise barış ve özgürlük coşkusu...
  Rumların, her 20 Temmuz günü Türkiye ve Kıbrıslı Türkler aleyhinde eylem düzenlemelerini normal karşılamak gerek...
  Bundan 44 yıl önce 200 bin dolayında insanları göçmen durumuna düştü...
  Evler, tarlalar, bahçeler el değiştirdi...
  İnsanlar, tanımadıkları köy ve kentlere yerleştirildiler...
  Fakat aynı üzücü olayları bizler de yaşadık...
  Üstelik bizler 1963 yılından itibaren acı çekmeye başladık...
  Henüz 3 yaşındaki bir devleti silah zoruyla yıkan ve Kıbrıslı Türkleri kurşuna dizen onlardı...
  Tam 103 köyümüzü terk etmek zorunda kaldık...
  Tarihi bilmeyenler veya saptıranlar, bugün Lefkoşa’nın ‘Göçmenköy’ diye bilinen bölgesine gitsinler...
  O dönemin koşullarına göre yapılmış küçük göçmen evlerini görmelerinde fayda vardır...
  Aradan 55 yıl geçtikten sonra halen o evlerde oturan insanlar vardır...
  Yaşı ilerlemiş olanlara “Neden buradasınız?” diye sorsunlar...
  Hangi köyden, hangi kentten, hangi şartlarda buraya gelmişler...
  Gelirken geride kimleri bırakmışlar...
  Bilmeyenlerin sorup, öğrenmeleri zor değildir...

İçimizde kin yoktur

  Herkesin geçmişi bilmesi, geleceğin sağlam olması açısından şarttır...
  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın dünkü 20 Temmuz konuşması bu konuda herkes için uyarıcı olmalıdır…
   KKTC nüfusunun yüzde 62’si 0-44 yaş arası olduğuna göre, bu insanlar 15 Temmuz’da nelerin olduğunu ve 20 Temmuz Barış Harekatı’nın neden yapıldığını bilmeyen veya büyüklerinden öğrenenlerdir…
   Acı gerçekleri konuşacak olursak, 44 yaş altındakilerin büyük bir kısmı 1974 öncesini bilmiyor…
   Bilmedikleri için de gözü kapalı bir şekilde “olsun da nasıl isterse olsun’ mantığıyla bir çözüme destek veriyor…
   Bu son derece tehlikeli bir durumdur…
   Gelecek açısından kaygı vericidir…
   Bırakın yabancıları, kendi gençlerimizi dahi gerçekler konusunda aydınlatamaz duruma gelmiş isek, bunun ana sorumlusu yaratılan siyasi düzendir…
   Ehliyetsiz, başarısız, ideolojilere veya menfaat çetelerine teslim olmuş siyaset anlayışı yüzünden, çok haklı olduğumuz bir davayı anlatamaz duruma gelmenin acısını yaşıyoruz…
   Rumlar da çocuklarına, torunlarına, adayı ziyaret eden yabancılara Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’te ‘Türk işgali (!)’ ile başladığını söylüyorlar...
  Faşist Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği darbeyi tarih kitaplarından da çıkardılar...
  Hâlbuki bu adada kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için çocuklarımıza ve ondan sonra gelecek nesillere tarihin doğru öğretilmesi gerekiyor...
  Faşist Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Makarios’u devirip, ENOSIS yolunda silahlı harekâtı başlatmamış olsaydı; Türkiye buraya çıkarma yapmazdı...
  Türkiye’yi adaya getiren 15 Temmuz kanlı Yunan darbesidir...
   Türkiye’nin adaya müdahalede bulunmasını ilk talep eden kişinin bizzat sürgündeki Başpiskopos Makarios olduğunu da unutmamalı ve unutturmamalıyız…
   Diyalog TV’nin 15 Temmuz’dan itibaren günde en az 4 kez yayınladığı belgeselde Makarios’un kendi sesinden Türkiye’ye ‘müdahale çağrısı ‘ vardır…
   Yunan Cuntası’nın giriştiği silahlı darbe sonrasında Malta’ya sürgün giden dönemin Cumhurbaşkanı Makarios “Türkiye adanın bütününden sorumlu, garantör bir ülkedir ve Yunan askeri darbesini sonlandırmak için müdahale etmelidir” diyordu…
   Sonuçta, Türkiye ENOSİS’i önlemek için adaya askeri çıkarma yaptı…
  Türkiye’nin adaya gelmesi, sadece Kıbrıslı Türklere değil, aynı zamanda Kıbrıslı Rumlara ve Yunanistan’a da demokrasi getirdi...
  Makarios’un adaya dönüşünü sağlayan Türkiye’nin askeri müdahalesidir...
  Yunanistan’da Albaylar cuntasını iktidardan götüren de Kıbrıs Barış Harekâtıdır...

Geçmişi bilmeyenler geleceğe yön veremezler

  Bugün, Kıbrıslı Türkler için önemli bir gündür...
  Aynı zamanda Türkiye için de...
  Türkiye; Kıbrıs Barış Harekâtı sayesinde Doğu Akdeniz’deki konumunu güçlendirmiş durumdadır...
  Son 44 yılda adada herhangi bir kanlı saldırının olmaması, Türkiye’nin buradaki gücünden dolayıdır...
  O nedenle başta bizlerin, sonra da Kıbrıslı Rumların tarihi gerçekleri iyi tahlil etmeleri gerekiyor...
  Geçmişin hatalarını bir kenara bırakıp, sağlam bir gelecek yaratmak istiyorsak, gerçekleri konuşarak uzlaşıya varmalıyız...
  Ne yazık ki; Güney Kıbrıs’ta bugün hala gerçekleri konuşan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor...
  Tüm siyasi partiler, tüm örgütler sadece ve sadece 20 Temmuz’dan söz ediyor...
  Tümünün sloganı ‘Kıbrıs’ın bir işgal ve istila sorunu’ olduğu şeklindedir...
  Anastasiadis iktidarı döneminde 15 Temmuz’un tarih kitaplarından kaldırılması bir başka skandaldır...
  Kıbrıs sorunun başlangıcında terör faaliyetlerini yürüten EOKA-B’nin yerini alan ELAM’ın yaptıklarını önce kendi halkımızın, sonra da yabancıların gözüne sokmalıyız...
  Başta AB Komisyonu Başkanı Juncker’in gözüne...
  
Gerçekleri bilelim ve şükredelim

  Kıbrıs sorununun çözümü için son 44 yılın en kritik sürecinden geçiyoruz...
  Rumların hedefi; Türkiye’nin buradan tamamen çekilmesidir...
  Askerleri ve ‘yerleşik’ dedikleri tüm vatandaşlarıyla adadan gitmesini istiyorlar...
  Olası bir çözümde Türkiye’nin garantörlüğünün ortadan kalkmasını da şart koşuyorlar...
  “Garantörlük çağ dışıdır” diyerek, Avrupalı dostlarını ikna etmeye çalışıyorlar...
  Bizlere ne düşündüğümüzü sormuyorlar...
  Hâlbuki Kıbrıslı Türklerin tamamına yakını, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamından yanadır...
  Kıbrıslı Türkler bunu talep ettiği sürece, Türkiye garantörlükten vazgeçemez...
  Hem bizleri, hem de Doğu Akdeniz’in güvenliğini tehlikeye atamaz...
  Türkiye’nin garantörlükten çekilmesi demek, her 100 ELAM mensubunun karşısında 20 masum Türkün bulunması demektir...
  Bunun sonrasında nelerin olacağını kestirmek hiç de zor değildir...
  Güneş çarpmasının etkisi altında kalan bazı kimseler “AB üyesi bir ülkede artık terör faaliyetleri olmaz, kimse, kimseye zarar vermez” diyebilir...
  Ne var ki; şimdiki şartlarda dahi bu zararı veriyorlar...
  AB de kılını oynatmıyor...
  
Evimizi temizleyelim

  Özetlemek gerekirse; 1974 öncesini yaşayanlar 20 Temmuz’un öneminin bilincindedir...
  Türkiye’nin garantörlüğünün devamından yanadır...
  Ancak bazı ufak, tefek sorunların dahi 44 yılda çözümlenememesinden dolayı, kendi yöneticilerine karşı öfkelidir...
  Kıbrıs denince akla gelen ilk yer olan Girne Marina’sı ve kalesi dahi bugün utanç verici bir durumdadır...
  Sağlıkta, tarımda, ulaşımda ve eğitimde ciddi sorunlar vardır...
  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın son ziyareti sırasında bu sorunların da masaya yatırılması ve KKTC’li yöneticilerden ciddi icraat istemedi gelecek açısından umut vericidir… 
  Kıbrıs; bazı tahribatlara karşın küçük bir cennet parçasıdır...
  Özellikle turizme ağırlık verilirse ve bu ülkenin Türkiye dışındaki ülkelerle hava bağlantısı güçlendirilirse, ambargo diye bir sorunumuz da kalmaz...
  Ana hedef çözüm ise, bunu ancak güçlü bir KKTC ile gerçekleştirebiliriz...

***

Şükran borçluyuz

Bu tarihi günde, Kıbrıs’a barış ve özgürlük getiren, 44 yıldan beri her türlü desteği vermeye devam eden Anavatanın gelmiş, geçmiş tüm hükümetlerine, devlet adamlarına ve askeri yetkililerine şükranlarımızı sunuyoruz...
Şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyor, gazilerimizi sevgiyle kucaklıyoruz... 

YORUM EKLE

banner471

banner473