banner564

Unutulmayacak hatıralar, unutulmayacak bir hayat...

İnsanlar birbirine, bazen tutkuyla, bazen sevgiyle bağlanır. Bu liste uzun bir listedir.  
Bazen birbirini tutmayan cümleler gibi, bazen dağılmış gibi görünen kelimeler misali,  yazının sonunda bütünleşecek olan cümleler gibidir, insan hayatı da...

Sonsuzluk sarkacındaki bir gidiş ve bir geliş gibi…
Sarkaç gidiyor, hayatımız gidiyor, sarkaç geliyor, hayatımız geliyor...
Bazen taşımayacağımız bir hayatın ortasında kaldığımızı sanırız, ağır ve sert gelir yaşadıklarınız...
Fırtına ve yağmurda kaldığınızı düşünüp, ne yapacağınızı bilemeden, öylece beklersiniz umutsuzluk ve korkuyla...
Benim gibi biraz deli cesaretine sahipseniz, fırtınada kendinizden ziyade, etrafı izlersiniz, ilk anda bocalarsınız belki... Sonradan yağmurun şiddetinin de, geçici olduğunu hatırlayıp, toprağın kokusunu içinize çekersiniz. 
Esirgendiğinize, sevildiğinize ve korunduğunuza inanıyorsanız, hiçbir durumun sonsuza dek kalmayacağını da bilirsiniz...
Bazen de o kadar güzelliklerin içerisinde olduğumuzu hissederiz ki, ömrümünüz sonuna kadar hep öyle kalmak ister, yaşadıklarımız unutulmaz bir hatıra olarak kalır.

Dağınık, hüzün kokan cümleler, 
Neşe ve mutluluk saçan gülüşler, 
Hayat sarkacında, sonsuz gibi gelen dakikalar ve günün sonunda, cümleler misali, insanların da birbirine nasıl bağlandığını, aynı zamanda, birbiriyle nasıl da çözülüp uzaklaştığını görebilmek...

Bazen çok kısa gelen, bazen bir saniyenin bile, bir ömür gibi geldiği hayat...
Bazen dağınıklığı ile bizi bezdiren, bazense o dağınıklığın bize bir ilaç gibi geldiği,

Sayamadığımız mutluluklar, bir o kadar da sayamadığımız gözyaşı mevsimleri...
Her ne olursa olsun, bize ait olan, sadece bizim olan...
Bunun yanında aslında geçmişin de bugünümüzü şekillendirdiği,
Hep “geçmiş geçmiştir, gelecek bilinmiyor, anı yaşayın” diye denilse bile, hayat güzergâhında, “pişince” bunun böyle olmadığını anladığımızda...
“Hayatını yaşa” diye dudaklarımızda tutturduğumuz şarkının, aslında gerçekte öyle olmadığı,
Hayatımızı yaşarken, birilerine zarar vermeden, kırmadan dökmeden de bunun olabileceğini görüp mutlu olmak...
En güzeli de “hamdım, piştim, yandım” ve her ne olursa olsun “şükür” diyebilmek...
Belki de tekrar dünyaya gelseniz, yapmayacağınız şeyler, belki de tekrardan yapacağınız...

Hayatın bize adil davranmasını beklerken, bizim de, özellikle ilk önce, kendi hayatımıza, sonra da diğer canlılara adil olabiliyor muyuz diye düşünebilmek...
Hayattan şikâyet ederken, günün sonunda şikâyet ettiklerimizin ne derece bizim elimizde olduğuna bir bakmak, 
Şikâyet yerine, şükür diyebilmek, her şikâyet ettiğimizde yaşadığımız hayatın, belki de bir başkasının özlediği hayali olduğunu bilsek,

Bazen yüksek yüksek tepelerden geçmenin, bize heyecan ve mutluluk katacağına, 
Bazen de, ayağımız burkulsa bile, evde oturmaktan daha iyi olduğunu anlayabilmek...

Garantici olmanın sadece kredi kartını harcarken, dikkat edilmesi bir durum olduğunu,
Şaka bir tarafa, garanti bir şekilde yaşamanın mümkün olamayacağını bilip, her fırtına ve yağmurda şemsiyemizi açmak yerine, biraz gökyüzünden yağan berekette ıslanmanın hiç te fena olmayacağını gülümseyerek anlamak...

Kısacası hayat böyle ters takla bir düzendir. Bazen başkalarının açtığı bir yolda gitmek cazip gelse de, bizim de çorbada tuzumuz bulunsun diyerek, patikaları yollara çevirdiğimiz, bunu da yaparken, sırtımızın başımızın ot, böcek olduğu...

Her anınızı sevmek zorunda olmadığınız, ama severseniz her güne daha bir mutlulukla uyanıp, nefes alırken, içinize sevgi ve aşk büyüsünü çekip yaşadığınızın her ne olursa olsun kıymetini bilmek...
Acele etmeyiniz, bir gün son gelecek, tıpkı tırtılın kelebeğe dönüşmesi misali...
O zamana dek, yaşayınız gitsin, bazen düz, bazen ters, bazen tepetaklak, bazen ıslanarak, bazen üşüyerek ama ne olur, duygularınızı hissederek yaşayınız. Yalandan, “mış” gibi yaşamayınız.
Hayat güzeldir, hayatı seviniz, dibine kadar yaşayınız...

YORUM EKLE

banner471

banner473