Hala daha Rum’dan medet uman kişilerin uygulamaya koydukları ve ısrarla sürdürmek istedikleri “Vatandaş yapmama” politikaları, özellikle de Türkiye’den gelen kardeşlerimizi ve soydaşlarımızı dışlamak, bu topraklara yerleşmelerini önlemek için önlerine engel çıkartmak uygulamaları, birçok insanımızı ve aileyi mağdur etmekle kalmıyor, hem nüfusun az olması ekonomimize olumsuz etki yapıyor, hem de Rumlarla nüfusumuzu eşitlemek şansını kaçırmamıza neden oluyor. Nüfusumuz Rumlarla eşit olsaydı bugün müzakere masasındaki konumumuzun çok daha farklı olacağını söylemek gereksiz aslında…
Böylesi zorlaştırılmış vatandaşlık kriterleri Avrupa Birliği’nde bile yok.
Kendi ülkesinde yıllarca çalışıp, emekli olduktan sonra ülkemize gelip yerleşerek hayatlarının sonbaharını huzur içinde yaşamak isteyenlere çıkarmadığımız engel, yaşatmadığımız zorluk kalmamış. Ülkemizde çalışıp para kazanmıyorlar, tam tersine yaşamları için gerekli olan parayı kendi ülkelerinden getirip burada harcıyorlar ve ekonomimize de büyük katkıda bulunuyorlar. Ama biz onlara ne bir vatandaşlık veriyoruz, ne de işlerini kolaylaştıracak bir kimlik. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, başka bir ülkede emekli olup da kendi ülkelerine yerleşmeyi ve hayatlarının sonbaharını geçirmek isteyenlere bütün kapıları sonuna kadar açıyor, ekonomisine katkı koyacağı için. Ama nedense bizim ülkemizin bürokratları ve bazı seçilmiş veya da seçilmemiş siyasiler, bu tür insanları KKTC’ye sokmamak için elden geleni yapıyorlar, sanki de büyük bir marifetmiş gibi.
Bizim ülkemizde ikamet veya çalışma izni almak yerine, deveye hendek atlatmak çok daha kolay, birtakım hastalıklı beyinlerin getirdiği kurallar yüzünden.
Yönetim kadroları içinde yer alan, kendi söylemlerine göre ilerici olan ama gerçekte faşist bir kafa taşıyan bu “hastalıklı beyinler” ikamet izni çıkarılamasın ya da çalışma izni verilmesin diye öylesine kurallar getirmişler ki, gerçekten de inanması çok zor.
Daha işin başında, devlet dairelerimizdeki memurlarımız, ikamet veya da çalışma izni için başvuranları hapishane duvarı gibi asık ve meyus bir yüzle karşılıyorlar ve aşağılayarak hitap ediyorlar. Sanki de önemli, çok büyük ve özverili bir iş yapıyorlarmış gibi.
Eşlerden bir tanesi Türkiyeli veya da yabancı olan vatandaşlarımız Ercan’dan giriş çıkış yaparken, pasaportuna ilaveten bir de evlilik cüzdanını göstermek zorunda muhaceret polisine, KKTC kimliklerini alana kadar. Hastalıklı beyinlerin ürettiği hastalıklı kuralların üstesinden gelebilmek için.
Dünyadaki gelişmiş ülkelerin vatandaşları devletle olan işlerini internet üzerinde, evlerinden veya da iş yerlerinden dışarı çıkmadan, birkaç dakika içinde hallederken, bizde, topraklarımız altın kaplı olduğundan, ikamet veya da çalışma iznini alabilmek veya da yenilemek için en az bir hafta koşmak gerekiyor. Damga pulu, resim, tasdik memuru, fotokopi, pasaport, kira kontratı, kan verme, tahlil yaptırma gibi bir sürü saçma sapan işlemler konuyor ülkemize çalışmak veya da ikamet etmek için gelmiş insanların önüne.
Hocama katılıyorum.
TC’de emekli olurken emeklilik dilekçesinin hangi kurumda olduğu, kimin onayını beklediği, onaylandığı, emekli ikramiyesinin hangi bankaya yatırıldığı vs gibi hemen tüm süreç internet üzerinden takip edilebiliyor. Yani resmi bir kurumu telefonla aramak zorunda kalmadan hiçbir memuru meşgul etmeden internet üzerinden süreci görüyorsunuz. KKTC’de ise buna benzer bir süreç çok daha kolay işletilebilir. Çünkü nüfus oldukça küçük bir ülkede yaşıyoruz. Hukuksal ve hak arama veya hak edilmiş bir durumu elde etme süreçleri çok daha hızlı ve adil yürütülebilir.
Fakat bu hafta yaptığım beyaz kimlik başvurum sırasında, ilgili birimde bekleyen veya bekletilen beyaz kimlik ve vatandaşlık başvurusu yapmış çok sayıda kişinin dosyaları gözüme ilişti. Halbuki bu dosyaların beklemede değil, ilgili birimlere gönderilmiş olması, oralarda inceleniyor olması veya onay/işlem görüyor olması lazım. Bu nedenle bu süreçlerin bilerek akamete uğratıldığını, dosyaların ve onayların bilerek geciktirildiğini veya bahanelerle savsaklandığını düşünüyorum. Yani iş bilmezlikten ziyade bir kasıt var. Başvuru yapan kişiye telefon ile aranacağı söylense de süreç belirsizliğini korumaktadır. Evet suistimal edilen veya araya adam koyarak elde edilen vatandaşlıklar hiç doğru değil ve böyle suistimale meyledenler ve aracı olanlar cezalandırılmalı ki bu konuda tekrar talep gelmesin. Fakat hak eden kişinin vatandaşlığı ise bir gün bile uzatılmamalı, süreç şeffaf olmalı vatandaşlık yasası net olmalı süreçler kararnameler vs ile netleştirilmeli.
Ama maalesef, vatandaşlık sürecinin kasten belirsizleştirildiği çok aşikardır. Çünkü memur arkadaşlar süreç hakkında bu oyalama politikaları nedeniyle vatandaşa net bir şey de söyleyememektedirler. Devlet tarafından vatandaşlık yapma konusuna gösterilen direnç hakkında bir başka örnek daha verebilirim. Bir işveren arkadaşım 8-10 kişiye istihdam sağlamış olsa da vatandaşlık için önüne 42 gün engeli çıkarılmıştır. 40 günden fazla (42 gün) KKTC dışında olması nedeniyle vatandaşlık süreci akamete uğratılmıştır. İş adamı zaten git-gel yapmalı, fuarlara toplantılara iş ve pazar bağlantılarına gidip gelmeli, yoksa KKTC içinde oturarak iş üretebilir mi bir iş adamı? Rekabete girebilir mi? Üretebilir mi? Aksine, bu pozisyondaki kişilere daha da kolaylık/esneklik olmalı yasada ki ülke daha hızlı gelişsin ve cazibe haline gelsin. Halbuki tam tersi yapılıyor yasalarla kolaylık yerine nasıl yeni engeller yaratılabilir buna çalışılıyor maalesef. Bu da cazibe merkezi yerine irrite edici bir faktör oluşturuyor.