banner564

‘Vurma’ değil ‘dayanışma’ zamanı

   Türkiye ‘çok kritik’ bir süreçten geçiyor…
   Kısa bir süre öncesine kadar Suriye’nin değişik bölgelerinde terör örgütleriyle savaşıyordu…
   Şimdi rejim güçleriyle silahlı çatışmalar yaşanıyor…
   Binlerce asker ve zırhlı araç İdlib bölgesine kaydırıldı…
   Kısa bir süre önce yaşanan Erzincan depremini, Van’daki kayıpları ve Sabiha Gökçen’deki uçak kazasını çok kısa sürede gündemden çıkaran Suriye’deki gelişmeleri uzaktan büyük bir endişeyle izliyoruz…
   Kuşkusuz; KKTC genelinde, özellikle gençliğinin, Türkiye ve dünyadaki gelişmelerle ilgisinden söz edemeyiz…
   KKTC genelinde seçim gündemi vardır…
   Halk 4-5 cepheye bölünmüş vaziyette…
   Tanınmamış olmasından yakındığımız küçücük bir devletin Cumhurbaşkanlığı (Normalde toplum lideri) seçimi yüzünden insanların bu kadar cepheye bölünmesi gerçekten üzüntü vericidir…
   Aynı görüşü paylaşan ve aynı hedef doğrultusunda siyaset yapan insanların ‘koltuk kavgası’ yüzünden parçalanması ve toplumun birliğini dağıtması ‘kültürlü bir toplum olduğumuz’ yönündeki iddialarımızı çürütüyor…
   Komşumuz Rumlar bile bizim için, burada aktaramayacağım ‘ağır’ ifadeler kullanıyor…
   Yüzümüze bakarak “siz nasıl insanlarsınız ki bu kadar sık seçim yapıyor, bu kadar çok hükümet değiştiriyorsunuz” diyerek, siyaset kültürümüzle alay ediyor, ağır küfürler basıyor…
   Kimse kusura bakmasın…
   Alay konusu olmamız tamamen siyasetin çürümesinden kaynaklanıyor…
   Ve çürümüş bir siyasi yapıyla bu ülke ‘bırakın ileri gitmeyi’ küçücük sorunlarını dahi çözemiyor…
   Tek güvencemiz ve destekçimiz olan Türkiye’nin savaş halinde olduğunu dahi göremiyoruz…
   Göremediğimiz için de kendi küçük dünyamızda Türkiye ile ilişkileri germek için çırpınıyoruz…
   Hele sosyal medyada yazılanlara, küfürlere, aşağılayıcı ifadelere baktıkça moralimiz bozuluyor, üzüntümüz artıyor…

Federe Devlet kalsaydık ne olurdu

   ‘Vilayet’ tartışmaları devam ettiği için Türkiye’yi suçlayanlara bir gerçeği daha anlatmakta fayda vardır…
   Türkiye; bırakın Kıbrıs’ın kuzeyini ilhak etmeyi, uluslararası kuralları dikkate alarak KKTC’nin ilanına dahi karşı çıkmıştı…
   Merhum Turgut Özal ile merhum liderimiz Rauf Denktaş arasında uzun süre devam eden gerilimin ana nedeni KKTC’nin ‘askeri yönetimden onay alarak’ ilan edilmesiydi…
   Özal öncesinde Türkiye siyasetinin önde gelen isimlerinden merhum Bülent Ecevit ve merhum Süleyman Demirel de KKTC ilanı yerine Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin devamından yanaydı…
   Bu konuda merhum Başbakan Bülent Ecevit’le tarihi bir buluşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum…
   Kıbrıs Barış Harekatı’nın Başbakanı Bülent Ecevit, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında Başbakanlık’tan indirilen Süleyman Demirel’le birlikte göz hapsi için Hamzaköy’e gönderilmişti… 
   İkisi de siyasi yasaklıydı…
   Partileri de kapatılmıştı…
   Bir süre sonra askeri yönetimin emriyle sürgün hayatları bitmiş ve Ankara’ya dönmüşlerdi…
   Türk medyası günlerce onları konuşturamayınca; çok genç yaşlarda muhabiri olduğum Günaydın gazetesinin sahibi Haldun Simavi’nin aklına bir kurnazlık gelmişti…
   Ankara bürosuna talimat vererek “Reşat’a Ecevit’ten randevu alınız. Konu Kıbrıs olunca reddetmez” demişti…
   Nitekim öyle oldu…
   Bülent Bey beni Oran’daki dairesinde kahvaltıya davet etti…
   Merhum eşi Rahşan Hanım kahvaltı masasını kendi elleriyle hazırladı…
   Hizmetçileri de yoktu…
   Ecevit’le ilk kez karşılaştığım için müthiş heyecanlıydım…
   Bana “Reşat bey haberlerinizi okuyorum ama bu kadar genç olduğunuzu tahmin etmemiştim” demişti…
   Kıbrıs meselesi ile başlayıp, askeri darbeye uzandığımızda sorularımı geri çevirmeyerek beni çok mutlu etmişti…
  Ecevit bu sayede darbe sonrasında ilk kez bir Türk gazetesine açıklama yapmış oluyordu…
   Görüşmemiz ertesi gün Günaydın’ın manşetinde yayınlanmıştı…

Kıbrıs’ı yalnız bırakamayız

   Görüşmemizde Kıbrısla ilgili düşüncelerini aktarırken; Rumların uzlaşmazlığını kabul etmekle birlikte Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin (KTFD) dışında bir adımın uluslararası alanda yaratacağı sıkıntıyı birkaç kez vurgulama ihtiyacı hissetmişti…
   “Türkiye; 20 Temmuz 1974 harekatını adaya barışı götürmek ve Cunta darbesini sonlandırmak için gitmiştir” diyerek, hedefin ‘Siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon’ olduğunu ısrarla vurgulamıştı…
   Ayrı devlet ilanından hiç söz etmemişti…
   KTFD’nin ekonomik açıdan güçlenmesi için Türkiye’nin her koşulda yardım etmesi gerektiğini belirterek “Kıbrıslı soydaşlarımızı yalnız bırakmayız” demişti…
   Merhum Başbakan Ecevit’i ve merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i bu vesile ile bir kaz daha rahmetle anıyoruz... 


Yıl 1980… Ecevit’le Ankara Oran’daki evindeyiz… 

YORUM EKLE

banner471

banner473