banner564

Yapılması gerekenler bellidir

   Dövizdeki yükseliş devam ediyor…

   Öyleyse battık, bittik…
   Yandık, hem de fena yandık…
   Peki ne olacak halimiz?..
   Daha az çalışıp, daha çok küfür basacağız…
   Bilişim Yasası Meclis’te bekletildiğine göre; küfrün veya hakaretin herhangi bir yasağı da yok…
   Sıcak günlerde klima altında yapacak başka iş yoksa, sarılacağız cep telefonuna, saldıracağız sağa, sola…
   Rumların banka mevduatlarının yarısı tıraşlandığı zaman kıyamet kopmuştu…
   Yaklaşık bir aylık ateşli protesto eylemleri sonrasında meydanlarda sadece külleri kaldı…
   Sonrasında herkes kemerini sıkarak yürümeye başladı…
   Onları yönetenler de; krizin etkisini azaltabilmek için geceli, gündüzlü çalışmak zorunda kaldı…
   Rum lideri Çin’e kadar açılıp, adaya yatırımcı davet etti…
   Önce Rusya, ardından Çin…
   Ve Arap ülkeleri…
   Mısır, Ürdün, Lübnan…
   Güneydeki banka mevduatlarının yüzde 30’unu yabancıların paraları oluşturuyor…
   Bunların bir kısmı sırf Kıbrıs pasaportu alabilmek için para yatırmış…
   Kıbrıs pasaportu alan Çinli veya Rus işadamları, AB ülkelerinde rahatlıkla ticaret yapabiliyor ve serbest dolaşım hakkı elde ediyor…

Sahilleri de verdiler

   Bizde ‘halk için’ ayrılan sahillerin eski Dikmen çöplüğüne döndüğünü görmezden gelenler vardır…
   Halbuki; bunları görmeden, pahalı yatırımların değerini anlayamazsınız…
   “Sahilleri de yağmaladılar” diyerek, rüyamızda bile göremediğimiz pahalı otel yatırımlarına karşı çıkan ‘azınlık bir grubun’ etkisindeki siyasiler, bu yatırımları yerinde görme cesaretini dahi gösteremediler…
   Aslında bu tür yatırımları destekleme, yerinde görüp fikir yürütme ve ambargo altındaki bir ülkenin topraklarına yüz milyonlarca dolar gömenleri kutlayıp cesaretlendirmek onların asli görevlerinden biridir…
   Ama dünyada benzeri kalmamış ‘tepki guruplarından’ korkarak adım atamıyorlar…
   Rum lideri Anastasiadis ise; temel atma törenlerine ve açılışlara katılıyor, yatırımcılarla birlikte fotoğraf çekerek memnuniyetini dile getiriyor…
   Çünkü; yatırım yapan adam, parasını çıkarabilmek için ülkeye turist getiriyor…
   Turist sayısı arttıkça, hem yerli ürünlerin, hem de ithal ürünlerin satışları artıyor…
   Yerli üretim yapanlar işlerini geliştirme ve üretim kapasitesini artırma imkânı buluyor…
   İthalatçılar da devlete daha çok vergi ödüyor, daha çok istihdam yapıyor…
   Önemli olan bu gerçeklerin, ülke yönetimine talip olanlar tarafından bilinmesidir…
   Önemli olan, bu ülkenin yönetim anlayışının değişmesi ve yatırımların önemsenmesidir…
   Ülkeyi ucuzlatabilmek için Türkiye ile sınırların birleştirilmesidir…
   Siyasi anlamda değil, ama ekonomik anlamda birleşme olması halinde Mersin’de 2 liraya satılan domatesi bizler de aynı fiyata yeme şansına sahip olacağız…
   Kendi içimizde ‘borular patlamış, depolar boş kalmış da üreticiler susuzluk yüzünden belediye binasını basmak zorunda kalmış’ gibi hikâyeler artık tarihe karışacak…

Projeler hayata geçirilmeli

   Bir başka hayati konu ise parasını Türkiye’nin ödeyeceği hayati projelerin hayata geçirilmesidir…
   Başta yeni hastane yapımı…
   Yeni Lefkoşa hastanesinin yapımı için adaya milyonlarca lira akacak…
   Diğer bölgelerdeki hastanelerin yenilenmesi için de büyük paralar akacak…
   Tehlike arz eden yolların yenilenmesi için proje üretmemiz halinde yüz milyonlarca lira daha gelecek…
   Deniz altından kablo ile elektrik gelmesi halinde, fiyatlar yarı yarıya düşecek, halen yaşanmakta olan çevre kirliliği sona erecek…
   Ama bunu istemeyenler vardır…
   Neden mi?..
   Gerek ihale çerçevesinde gerekse ihalesiz yüz milyonlarca dolarlık mal alımları tehlikeye girmesin diye…
   Seçim dönemlerinde istihdam geleneği son bulmasın diye…
   Çektiğimiz sıkıntıların temelinde aşırı partizanlıklar ve son yıllarda güçlenen ‘cep’ meseleleri vardır…
   Suçu başka yerlerde aramayalım…

YORUM EKLE

banner471

banner473