banner564

Yeni Ekonomik Program, güven sorunu ve acı reçeteli zamlar!

   Yılbaşından beri gerek iç gerekse dış nedenlerden dolayı politik ve ekonomik seviyede yaşanan sorunlar özellikle hayat pahalılığı, enflasyon, kurlar, cari açık, kredibilite ve ülkenin risk primleri üzerinde önemli seviyede olumsuz etki bıraktı. Eylül ayında Türkiye’de beklenen iki önemli karar vardı. Birincisi, TC Merkez Bankası, para politikası çerçevesinde 14.09.2018 tarihinde politika faizlerini 625 baz puan (% 6,25) oranında tahminlerin üzerinde artırdı. Genel beklentilerin üzerinde yapılan bu artış ülkede reel faiz kazancı sağlamasına rağmen kurlar yüksek seyrinde seyretmeye devam etti. İkinci olarak ise 20.09.2018 tarihinde piyasaların dikkatinde olan Orta Vadeli Ekonomi programı isim değişikliğiyle “Yeni Ekonomik Program” olarak sunuldu ve 3 yıllık ekonomi yol haritasının sunumu yapıldı. Bu bağlamda, yükselen enflasyon ve faizlerin etkisiyle ekonomik soğumanın yaşanması öngörüsü yapıldı ve büyüme tahminleri azaltıldı. Adil vergi sisteminin geliştirilerek, kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınmasına değinildi ve tasarruf tarafında hükümet harcamalarından 60 Milyar TL artırılarak bütçe dengesinin ve mali disiplinin gözetileceği vurgulandı. Böylelikle, yüksek faiz ortamında cari denge, enflasyon, ekonominin ılımlı büyümeye geçiş konusunda bir dengeleme stratejisi olduğu ortaya çıktı. Ekonomik prensip, piyasa beklentileri ve genel kabul görmüş modellere göre bu açıklamaların ve tahminlerin doğru ve kredibıl olduğu kabul görse de, izlenecek yol haritasının detaylı aksiyon planları ortaya konulmaması üzerine program başında değer kazanmaya başlayan Türk Lirası program sonrasında kazançlarını geri verdi. Dolayısıyla, Eylül ayında Türkiye tarafında beklenen iki büyük gelişme olumlu atmosferde geçse de ve kararlı adımlar atılsa da Türk Lirası değer kazanamamış ve borsa değer kaybetmiştir. 
   2017 yıl sonunda Türk hisseler ve tahviller piyasalarında yabancı sermaye yatırımları 86,3 Milyar seviyelerine yükselmişti. 14.09.2018 tarihi itibariyle yabancı yatırımlar 38.72 Milyar USD’ye gerilemiş ve böylelikle, döviz likiditesi azalma kaydederken yabancı yatırımcı Türkiye’den 47,58 Milyar USD çıkış sağlamıştır. T.C. Merkez Bankası brüt döviz rezervleri 2017 yıl sonunda 84,11 Milyar dolardan 07.09.2018 tarihi itibari ile 70,17 Milyar dolara gerilemiştir. Yurt içi tarafı incelediğimiz zaman ise bankacılık sektöründe bulunan toplam mevduatların döviz ağırlığı % 38’lerden mevcut dönemde % 48’lere kadar çıktığı gözlemlenmiştir. Kısaca, ülkede hem yabancı yatırımcı hemde yerel yatırımcının Türk Lirası ve Türk varlıkları üzerinde güvensizlik yaşadığı aşikardır. Zira, güven tazelemeden Türk lirası ve Türk varlıklarının destek bulması hayli zorlaşmaktadır.
   Yabancı yatırımcıdan sıcak para çıkışları ve yurt içinde dövize yapılan yatırımlarla Türk Lirası değer kaybetmekte ve bunun sonucunda ise enflasyon, yüksek faiz, ekonomik daralma söz konusu olmaktadır. Bunlarda halkın tüm kesimlerine farklı yollardan acı reçetelerle yansımaktadır. Keza, dokuz aylık zaman zarfında benzin, okul harçları, konut değerleri, kiralar, borç faizleri astronomik şekilde yükselmiş ve ekonomik kalkınma adına önemli riskler oluşturmuştur. 
   Güvenin yeniden tesisi için Uluslararası kredi derecelendirme şirketlerinin hızla düşen kredi notlarını artırması hususunda enflasyon, cari açığı düşürülmesi, diğer taraftan Yargının ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ön planda tutulması, bankalara borçların kalitesinde azalma olan kredi portföyündeki ödeme gücünün vadeye yayılarak artırılması, ayrıca dış ilişkilerin ve diplomatik ilişkilerin normalleşmesi son derece önem arz etmektedir. Para politikaları tarafından önemli adımlar atılmış olup, ilerleyen dönemde hükümetin mali politikaları ve uygulamaları güven hususunun kilometre taşı olacaktır. Zaten şu andaki yapımızla KKTC’nin ekonomik geleceği de buna bağlıdır. Güven tesis edilene kadar acı reçeteler ve zamlar devam edebilir. KKTC’nin özellikle son zamanlarda ihtimali düşük olsa dahi Eylül sonunda Kıbrıs sorununun ivme kazanmasıyla çözüme müteakip olarak ekonomik konjonktür tamamen değişecektir. Ancak, bu ayrı bir konu gündemi olarak ele alınmalı ve mütalaa edilmelidir.  

YORUM EKLE

banner471

banner474