banner564

Yeni müzakere süreci ve önemli konular

  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına ilişkin çağrısı üzerine Rum lideri Nikos Anastasiadis’in köşeye sıkıştığı anlaşılıyor...
   Anastasiadis, doğal gazın yönetimi ve paylaşımına ilişkin ilk mektubu, diğer tüm Rum siyasilerin desteğini alarak reddetmişti...
   Fakat; gayrı resmi 5’li konferansla ilgili öneriyi ‘görüşebileceğini’ açıkladı...
   Rum Hükümet Sözcüsü’ne göre 9 Ağustos’ta buluşacak olan liderler, 5’li konferansın ‘hangi çerçevede’ gerçekleşeceğini ve nelerin ele alınacağını görüşüp, karar üretecek...
   Ne var ki; Türk tarafı bu konuda herhangi bir ön şart ileri sürmezken; Rum tarafı şimdiden bazı ağır şartları gündeme getirmeye başladı...
   Bunlardan bir tanesi, Türkiye’nin bölgedeki sondaj çalışmalarını durdurmasıyla ilgilidir...
   Anastasiadis açık ve net bir şekilde “Biz sondajlara devam edeceğiz ama siz geri çekileceksiniz” diyor...
   Halbuki; tüm tarafların ‘müzakereler devam ettiği sürece’ sondajları durdurması gerekmiyor mu?..
   Rum Dışişleri eski bakanlarından Nikos Rolandis de, geçtiğimiz hafta içinde Anastasiadis’e çağrıda bulunarak “Sondaj çalışmalarını bir yıllığına durduralım” demişti... 
   İkinci önemli konu ise müzakerelerin Crans Montana’da yeniden başlaması durumunda taraflar ‘Federasyonu mu, iki devletli çözümü mü?’ görüşecekler...
   Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; federasyon modelinin tamamen tükendiğini söylüyor...
   KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da bunu sık sık vurguluyor...
   Anastasiadis zaten son zamanlarda başka şeyler söylüyor...
   İşte bu noktada Cumhurbaşkanı Akıncı’nın müzakere masasında takınacağı tavır büyük önem taşıyor...

İki önemli konu

   Müzakerelerin çerçevesi ve ortaya çıkacak çözüm modelleri elbette önemlidir...
   Fakat; her iki toplum açısından 2 tane ‘çok önemli’ başlık vardır...
   Biri ‘güvenlik’ diğeri ‘mülkiyet’ konusu...
   Bu iki konuda tarafların tatmin edilmemesi durumunda, çözüm şekli ne olursa olsun ‘uzun vadeli’ bir barışın olamayacağı tartışma kaldırmaz bir gerçektir...
   Güneyde gittikçe güçlenen ve azgınlaşan ELAM’ın yaptıklarına bakınca; Kıbrıslı Türkler, Türkiye’siz bir güvenlik sistemine asla onay vermez...
   Öyleyse; bu konuda uzlaşı çok önemlidir...
   Mülkiyet meselesine gelince...
   Güneyde kalan Türk mülklerinin önemli bir kısmı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ hükümetlerinin kararıyla istimlak edildi...
   Larnaka Havaalanı dahil, askeri kamplar, okullar, mezarlıklar, yeni yollar, parklar hep Türk arazisi üzerinde kuruldu...
  Bunun karşılığında bankaya ‘o dönemin fiyatlarıyla’ para koyduklarını söylüyorlar...
   Neye yarar?..
   Kırk yıl önce 2 bin Kıbrıs Lirası olan bir arsanın bugünkü değeri 2 milyondur...
   Bir de kuzeydeki duruma bakalım...
   Kıbrıslı Türkler de güneydeki mülklerin karşılığı olarak kuzeyde yeni evler ve araziler aldı...
   İstisnalar olabilir...
   Ancak ezici bir çoğunluğu kuzeydeki topraklarda iskan edildi ve eskiyi unutup, yenisine alıştı...
   Harekat sonrasında doğanlar zaten güneyi pek bilmezler...
   Kuşkusuz; güneyde mal bırakmadan kuzeyde mal alanların olduğunu görmezden gelemeyiz...
   Siyasilerin yanlış kararları sonucunda ‘eşdeğeri olmayan’ kişilere de on binlerce dönüm arazi ve konut dağıtıldı...
   Bunun yanında ‘şehit çocuğu arsası’, ‘mücahit puanı’ adı altında dağıtımlar oldu...
   Halen ‘kırsal arazi’ adı altında dağıtımlar sürüyor...
   Kuzeyde yapılan her şeyin faturası ise Türkiye’ye çıkıyor...

Görevimizi yapmadık

   Türkiye Loizidou davası sonrasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) çok sayıda davayla yüzleşti...
   Annan Planı referandumu sonrasında ise AİHM, Demopoulos kararı ile Türkiye ve KKTC’nin eline çok güçlü bir koz verdi...
   Özeti şöyledir:
   “Kuzeyde mülkü bulunan ve bunları güneydeki bir mülkle takas etmek isteyen veya satmak isteyenler Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuracaklar...”
   Taşınmaz Mal Komisyonu ilk aylarda işe dört elle sarıldı ve Rumlardan gelen yoğun başvuruları incelemeye başladı...
   Komisyon Başkanı Ayfer Erkmen’e göre; bugüne kadar 6 binden fazla Kıbrıslı Rum, kuzeydeki mülkünü satmak için başvuru yaptı...
   Bunlardan sadece 837’si sonuçlandı...
   Gerisi ise yaklaşık 4 yıldan beri kaynak bekliyor...
   Türkiye haklı olarak KKTC hükümetlerine ‘Şerefiye Vergisi’ adı altında bir uygulama tavsiye etti...
   Bu uygulama, elinde binlerce dönümlük Rum arsası bulunduran ve bunların ‘yasal sahibi tarafından’ devredilmesi halinde bugünkü fiyatına oranla en az iki kat fazla kazanç elde edecek olanlardan yüzde 20 oranında vergi alınmasını öngörüyor...
   Bunun neresi yanlış?..
   Paranın yüzde 80’ini Türkiye, yüzde 20’sini de şimdiki mal sahibi ödeyecek...
   Ne var ki; bu konuda gerekli olan yasa Meclis’ten geçirilmedi...
   Binlerce dönümlük Rum arazisini elinde bulunduranların etkisi altındaki siyasiler, tüm insanlarımızın geleceğini tehdit etme pahasına bunu yapmadılar...
   Halbuki; Türkiye’nin önerisi, Ziraat Bankası’nın çok düşük faiz ve çok uzun vadelerle kredi sağlamasını da kapsıyordu...

“Aldık, bitti” diyenler yanılıyor

   Bazı kesimler, Rum mülkleriyle ilgili olarak “aldık, bitti, vermeyiz” düşüncesinde olabilirler...
   Ve elimize geçen bu altın fırsatın heba edilmesini başarabilirler...
   Ancak unutulmasın ki; farklı bir gelişme karşısında hiç kimsenin elinde Rum mülkü kalmayacak...
  Rum Meclisi’nden 8 yıl önce geçirilen yasa çerçevesinde, o tarihten sonra ‘sahibinin yasal devri olmadan’ mülk satın alan ve satanlar, kiralayanlar ve kiracı olanlar için 7 yıla kadar hapislik öngörülüyor...
   Bu gerçeği de kimse göz ardı etmemelidir...
   Türkiye “Kardeşim sen bin dönüm Rum arazisini Türkleştirmek için yüzde 20’sini dahi ödemiyorsan, ben niye tamamını ödüyorum?” sorusunu haklı olarak soruyordur...
   Bize düşen görev ise bu fırsatı çok iyi değerlendirmek ve Mal Tazmin Komisyonu’na yapılan başvuruları hızlı bir şekilde sonuçlandırmaktır...
   Başta hükümet olmak üzere halkını ve milletini seven herkesin bu konuda harekete geçmesi ve Meclis’te bekleyen yasanın yürürlüğe girmesi için çalışması gerekiyor...
   Çünkü bu yasa hayati önem taşıyor... 
   Eğer bu konuda acele edilmez ve Rum başvuruları değerlendirilmezse, ileride bir parmağı ısıracağız, tümü ağrıyacak...
   O zaman da bizlere “Kendi düşen ağlamaz” diyecekler...
   Ne yazık ki kurunun yanında yaş da yanacak...


 

YORUM EKLE

banner608

banner474