banner564

Yer üstü, yer altı

Deprem felaketini rahatsızlığım nedeni ile hastanede yaşadım. Hala yattığım yataktan izlemeye çalışıyorum. Bir yandan her birini yakından bildiğim torunlarımın arkadaşları, aileleri, öğretmenler.  Mağusa Hastanesi Acil, Koroner, Dahiliye servislerinin, Laboratuvar görevlilerinin; doktor, hemşire ve personellerinin bana ve diğer hastalara, bu ortamda en iyi hizmeti vermek için, gözlerinden yaşlar süzülürken, gayretli çalışmalarını da yaşıyorum. Çünkü, her birinin bir tanıdığı enkazın altında. Üstelik çok çalışkan, iyi bir insan olan çalışma arkadaşları Bedriye Hemşire de evladı ile enkaz altında. Ahmet hemşire, bir yandan hastalarla ilgileniyor. Öte taraftan Adıyaman’a ekiple gitmek için çaba harcıyor. Son dakika helikopterden indirilmesinin öfkesini yaşıyor. Çünkü elinde bağışlarla hazırladığı ilaçlar var. Sonuçta oğlum İlke’nin görevli olarak gittiği uçakla o da gidiyor. Bu arada torunlar arıyor, onları teselli etmek de görev. Artık İlke’den doğrudan haber alabiliyorum. Durumun iyi olmadığını anlıyorum. Ama bir umut yine de yanmaya devam ediyor. Akrabalarımın, arkadaşlarımın, bildiklerimin çocukları, torunları enkazın altında. 
Bunları yaşarken gece, sosyal medyada, “artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, yaşamanın ne önemi kaldı diyen yazılar okuyorum”. Bunu okurken, hemşire masasında; gözü, yatan hastaların monitöründe olan, ama gözlerinden de enkaz altındaki çalışma arkadaşları Bedriye Hemşire  ve onun evladı için yaşlar süzülen hemşire hanımlara bakıyorum. Evet, kayıplar büyük. Bir babanın iki oğlunu, birinin eşi ile birlikte iki kızını, birinin biricik evladı ve torununu, eşini, kızını, oğlunu kaybetmesinin acısı  satırlara sığar mı? Nasıl bir teselli verebilirsin?  Biz bunları yaşarken, cenazelerini acı öfke içinde defin ediyoruz. Ama ayni zamanda Türkiye’nin 10 ilinde yazıyı yazdığım an, 20 bini aşan kaybı  ve binlerce yaralının  acısını da yüreğimde his ediyorum.  Ayrıca, yer yüzündeki sınırları tanımayan, yer altından gelen felaketin;   acı iç savaşı yaşayan Suriye’de yol açtığı yıkım da aklıma geliyor. Dillerini bilmediğim bu insanlarla, ayni coğrafyadayız. Yer altının, sınır tanımayan bu fay kırılmasının getirdiği acı sonuçlarını, yeryüzü sınırlarına karşın, birlikte yaşıyoruz. Evet, acımız büyük. Ama Türkiye’nin, Suriye’nin ve diğer insanların da acıları büyük. Değerli gazeteci dostum Hüsnü Mahalli’nin twiterde attığı bir fotoğrafı gördüm. Lübnan’dan Suriye’ye, yardım ve destek için, gecenin zifiri karanlığında karlı dağlar arasında giden, binlerce arabanın ışıklı konvoy  fotosu. Bu acıya karşın, insanların omuz omuz omuza vermesinin gönül zenginliği . Yine twitter da rastladığım bir foto. Depreme destek için gelen Yunanistan kurtarma görevlisinin başında helmeti ve kucağında yıkıntı altından çıkan bir küçük kız çocuğunun onun boynuna dolanan minnacık kolları. Kurtarma görevlisinin çocuğu saran kolunda üniformasının gereği olan Yunan bayrağı var. Kucağında, enkaz altından kurtarılan ve onun boynuna dolanan küçük kızın ise, giydiği kısa kollu tişörtünün kolunda, Türk Bayrağı. Yani, yer üstündeki sınırlardaki gerilim, yer altından gelen felaketi en aza indirmek gayretini engelleyemiyor..  Sınır tanımayan felaketin aşılmasında,  insan olmanın getirdiği bu güzellikleri de acılara karşın yaşıyoruz. İşte bu değerler, her şeyin farklı olmasını getirmeli. Ne olması gerektiğini sonraya bırakalım.
Bu felaket bize tarifi mümkün olmayan acıları yaşattı. Ama bu felaket, ayni zamanda kendi içimizde ve uluslar arasında çok önemli dayanışmayı da bir kez daha yaşattı. Acılar içimizi yakacak. Ama esas olan; bilimle, akılla bezenmiş, kuralları,  kurullarla yaşamaktır. Kaybettiklerimizin  acısını yaşarken, sevgiyi nasıl büyüteceğizi de temel yapmalıyız. Rahat uyuyun sevdiklerimiz. Hiç bir şey içimizden sizi yok edemez. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish power
Turkish power - 1 yıl Önce

Çözemedim anlayamadık bu dünyayı bir an önce göçüp gitmek lazım bu rezil dunyadan

banner608

banner473