banner564

“Yeşil Mutabakat”, Türk- Yunan ve Kıbrıs

Türkiye ve Yunanistan arasında askeri konularla ilgili görüşmeler başladı. Bu Türkiye ve Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’de gelişen gerilimli ilişkisini yumuşatmak için olumlu bir adımdır.
Bu görüşmeler, BM’nin Kıbrıs sorunu için gündeme aldığı 5’li Konferans ve AB’nin Türkiye’ye Yaptırım meselesini ele alacağı zirve öncesi gerçekleşti. Aynı zamanda NATO’nun en büyük gücü olan ABD’de Sayın Biden’ın görevi devir almasına da denk geldi. Ancak bu süreçte bir başka olgu da ilerlemektedir.
 Bu ise AB’nin 2019’da ilan ettiği Yeşil Mutabakattır. AB, 2019 Aralık ayında “Europen Green Deal” programı ilan etti. Bu programa göre; 2030 yılına kadar Avrupa’da karbon salınımını %50 azaltmayı ve 2050 yılında ise sıfırlamayı hedefledi. Bu hedefe ulaşmak için ilk etapta 260 milyar dolarlık bir paket öngördü. Bu hedefi yalnız kendi üyeleri için değil, etrafında var olan ülkeler ve Avrupa ile ticari ilişki içinde olan herkes için gündemine aldı. Çünkü petrole dayalı enerji ile üretim yapacak olanlar; “Yeşil Enerji” ile yapılacak olan üretime göre maliyette daha avantajlı olacak. Bunu ortadan kaldırmak için artık AB Pazarına satılacak tüm ürünlerin üretiminde kullanılan enerjinin petrol veya kömürle olması halinde onlara ekstra vergi koyacak. Yani ticari ilişki içinde olduğu ülkeleri de buna zorlayacak.
Aralık 2019’da ilan edilen bu Yeşil Mutabakatın evrensel bağlamda en büyük dezavantajlarından biri ABD’deki Trump idi. Çünkü o, Dünya İklim Değişimini önlemek için zorlukla oluşan Paris Antlaşmasından çekilmişti. Şimdi Trump’ın seçimi kaybetmesi ve Sayın Biden ilk icraat olarak bu antlaşmaya geri dönmek için Kararname imzaladı. Bu AB’ye Yeşil Mutabakat için cesaret verdi.
Artık 2030 ve sonrası hedeflere ulaşmak önemli oldu. Bu bakımdan yalnız AB içindeki değil ama çevresindeki yerler ve ülkeler içinde bu önemli gelişmelere yol açıyor. 2030’a kadar karbon salınımını %50 azaltmanın hedef olduğu AB için elbette ki hidrokarbon kullanımı sıfırlanmayacak. Ama bu enerji kaynağının kullanımı ciddi ölçüde azalacak. O zaman Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynakları üzerinde Türkiye, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi 4’ü NATO üyesi ve aynı zamanda “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile birlikte 4’ü AB üyesi biri de AB üye adayı olan 5; AB’nin doğrudan siyasi ve ekonomik yakın ilişki içinde olduğu ülkelerin, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de kavgalı olmalarının hiçbir mantığı olmaz.
Kısacası bu gelişme 1990 başlarında AT olgusundan AB’ye geçilmesi ile AB Genişlemesinin Türkiye’de yol açtığı demokratikleşme devinimi ve başta Kıbrıs sorunu olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz’de barış ortamına getirdiği sürece benzemektedir.
Yani hidrokarbon yatakları elbette ki zenginliğe yol açar. Ama aynı zamanda kavga ve döğüşü de tetikler. Doğu Akdeniz’de bunu yaşadık. En büyük darbeyi de Kıbrıs Sorunu Çözüm süreci aldı. Şimdi 2030’a kadar karbon salınımının Avrupa çapında %50 azaltılmasını öngören bu yeni politika; temiz enerjiyi, sürdürülebilir sanayiyi, tarladan sofraya, inşaat ve renevasyon, kirliliğin ortadan kaldırılması ve Biyolojik Çeşitliliği içeren politika başlıklarını içerir. Bu ise teknolojik ve bilimsel değerleri yaşamın her alanında hakim kılmayı gerekli kılar. Bunun yol alması ise ancak demokrasi ve barış ile olur. Bu aynı zamanda hukuk güvencesi de ister. 
Yani bu gelişmeler, Kıbrıs’ta da barışı tetikleyecek. Bu bakımdan 1990 başında AB’ye “kıyma makinesidir” diye bakıp; meydanı Güneyin ve Avrupa’nın bağnazlarına terk etmek aymazlığını tekrarlamamak gerekir. Bu nedenle 5’li Konferans çok önemlidir. Demokrasi ve Türk- Yunan yumuşaması da bunu besleyecek atmosferdir.

YORUM EKLE

banner471

banner474