banner564

Yorumsamacılık

Cinayet, soygun, tecavüz, insan kaçakçılığı, uyuşturucu ve terör insanlık ve ülkeler için en büyük tehditlerdir. 
  KKTC olarak yıllardır senede bir veya iki kere karşılaştığımız bu tip olayları, son zamanlarda çok sık yaşamaya başladık. Üzücü haberler, gazetelerin manşetlerinde artık daha fazla yer almaya başladı.
  Geçmişte tek sorunumuz olan “Kıbrıs Sorunu” ise; müzakerelerin ilerleme aşamasında bile eskisi kadar önemsenmiyor.
  Bir zamanların yaşanması en güvenli ve huzurlu yerlerinden biri olan KKTC’de bugün bir sürü tehdit unsuru ile karşılşılaşmamız üzücüdür. İnsanlarımızda günden güne artan psikolojik bozukluklar ve göç; KKTC’yi bugün diğer ülkelerin kurtulmaya çalıştığı bir noktaya getirdi.
 Bunun için neler yapılması lazım?
  Her şeyden önce tedbirler ve önlemler alınmalı.
  Bugün ne Türkiye’ye ne de diğer 3. Dünya ülkelerine kapılarımızı bir anda kapatamayız. Görev icabı olsun, okuma amaçlı olsun ülkemize gelen göçün önü kesilemez. Fakat bununla ilgili önlemler alınabilir. Örneğin belli bir limit getirilebilir ve kriterler artırılabilir. Bazı düzenlemelerle amaçtan sapmış kişiler ülkeye alınmayabilir veya kolaylıkla sınır dışı edilebillir. 
  Gençlerin günden güne artan uyuşturucu kullanımı felaketlerin en önde gelen nedenlerinden biridir. Bu kadar küçük bir ülkede bunun önünü kesmek tahmin edildiği kadar zor olmamalı. Detaylı bir çalışma ve büyük bir hamleyle kısa bir sürede bunun önüne geçmek için büyük adımlar atılabilir. 
  Sosyoloji de iki türlü yaklaşım vardır. Biri toplumun insanları yönettiği; diğeri ise insanların toplumu şekillendirdiği doğrultusundadır.
  Biz şu anda toplum tarafından yönetilen ve topluma göre şekil alan bireylerden olduk. Fakat toplum bizi iyi yönde şekillendirmiyor. 
  Geçmişte ise bireyler toplumu şekillendirirdi.
  Kıbrıs halkının iyi niyeti, yardımseverliği, dürüstlüğü ve temizliği, güvenilir bir toplum yaratmıştı ve bütün dünya insanları bu yönde bize imreniyordu. Ahlaklı olmak, iyi bir isime, iyi bir karaktere sahip olmak, dürüst ve saygılı olmak bizim en önemli kültür özelliklerimizdi. 
  Aileler çocuklarını bu kültürel özelliklerle yetiştiriyordu. Bu yüzden de disiplin cezalarına, polis veya mahkemelere gerek bile kalmıyordu.     Örneğin; biz komşumuza olan saygımızdan zaten müziğin sesini gece 12’de sonuna kadar açmıyorduk, bunun için herhangi bir polis müdahalesine de gerek kalmyordu. 
  “Aman çok ayıp” diye yetiştirildiğimizden annemizin, babamızın cüzdanından bile izinsiz para almazken şimdi kimi nasıl kandırır, nasıl yağmalarım düşüncesinin bir sonucu olan adli olaylarla karşılaşıyoruz… 
  Bu noktada atılması gereken en önemli adımlar ailelerde ve okullarda başlamalı. 
  Çocuklarımızı, gençlerimizi şu anda yaratılmak üzere olan bu kaos ortamına uydurmak değil, yetiştirdiğimiz bilinçli bireylerin toplumu doğru yönde şekillendirmesi için çabalamalıyız. 
  Bireyler önce ailede, sonra okullarda şekil alır ve yaşama atılır. Bir ailenin görevi sadece çocuğunun karnını doyurup, cebine harçlık koyup okula yollamak değildir. Bir okulun da görevi sadece müfredatı tamamlayıp akademik yönde gençleri sınavlara hazırlamak değil. “Hidden curriculm” yani yazılı kurallarla olmayan, ama verilmesi gereken disiplin çerçevesinde gençlere ahlaklı, terbiyeli, vefalı, doğru ve dürüst insan olmayı öğretmektir.
  Bu değerleri bir birey ancak ailede ve okulda alabilir.
YORUM EKLE

banner471

banner474