banner564

Zorlukları nasıl aşacağız?

  KKTC’nin kurucusu, merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile 2010 yılında gerçekleştirdiğimiz son TV programınında çok önemli bir konuya  dikkat çekmek çekmişti...
   Denktaş; KKTC’de nüfus artışını, özellikle de Türkiye’den gelen yatırımlarla ilgili bazı tepkileri anımsatarak “Onlar da gelmeseydi, biz ne yapardık” demişti...
   Evet; onlar da gelmeseydi bizler ne yapardık?..
   Marketlerimiz, konfeksiyon mağazalarımız, mutfak ve mobilya atölyelerimiz, kasaplarımız, çiftçimiz, köylümüz, hayvancımız, ithalatçılarımız ne yapardı?..
   Sadece KKTC Maliye Bakanlığı değil, Sosyal Sigorta Dairemiz nasıl maaş öderdi?..
   Devlet çarkı nasıl dönerdi?..
   Ercan’dan 4 milyon uçuş nasıl yapılırdı?..
   Bu kadar çok üniversitemiz olur muydu?..
   Nüfusumuza yakın sayıda öğrenci buraya gelir miydi?..
   Rumları kıskandıran sayıda ve kalitede otellerimiz olur muydu?..
   Elbette olmazdı...
   Ama bu gerçeği görmeyenlerimiz vardır...
   “Bu kadar çok üniversite ve otel var da bize yararı nedir?” diyenlerin sayısı az değildir...
   Ne var ki; Rumların birçok otelini yabancılar işletiyor ve bu oteller daha çok yabancı turistlere hizmet veriyor...
   Rumların üniversitelerinde okuyan yabancı uyrukluların sayısı da sürekli artıyor...
   Daha çok turist ve daha çok öğrenci; daha çok istihdam ve daha çok vergi demek...
   Başka ne istiyoruz?..
   Otellere yerli ürün satışı...
  Ve daha çok yerli istihdamı...
   O zaman daha çok üretecek, daha çok satacağız...
   Var mısınız?..
   O zaman gençlerimizi ‘sırf subay rütbesiyle’ askerlik yapsın diye beden öğretmenliğine, işletmeciliğe, iletişime yönlendirmeyeceğiz...
   Onları meslek öğrenmeye ve çalışarak kazanmaya teşvik edeceğiz...
   Garsonluğu, aşçılığı, bahçıvanlığı, tesisatçılığı ‘basit iş’ olarak görmeyecek, küçümsemeyeceğiz...
   İngiltere’ye göç eden binlerce insanımızın gurbet  yerde yaptıklarını, bizler de kendi ülkemizde yapacağız...

Ağızdan çıkanı kulaklar duymalı
   Bir önemli sorunumuz daha var...
   Dedikodulardan, dayanaksız iftiralardan, insanlara acımasız saldırılardan vazgeçeceğiz...
   Her yıl 365 gün evde evde oturan ve çok iyi maaş alanlara “Yeter arkadaş, bu devlete ve bu insanlara bu kadar acımasız saldırılar yeter” diyeceğiz...
   Avanta dağıtma dönemine son vermek isteyen yeni siyasilere belden aşağı vuranlara karşı hesap sorabilecek ‘yasal düzenlemeleri’ yapacağız...
   Bir de çevremizde olup bitenlere bakacağız...
   Savaşın, terörün, gericiliğin yaşandığı ülkelerden kaçıp, bizim bölgemize gelebilmek için TIR’ın mazot deposuna gizlenen ve ölümle yüzleşen insanları düşünüp “şükürler olsun halimize” demesini bileceğiz...
   Tek güvencemiz olan Türkiye’ye sarılmasını, iyi ve kötü günlerde dayanışma içinde olunmasını da bileceğiz...
   “Şükürler olsun ki; güvenlik altındayız” demekten utanmayacağız...
   En zor dönemlerde bile yanımızda olan, sınırlarımızı bekleyen Anadolu insanının kıymetini bileceğiz... 
 Aramızı açmaya çalışanlara aldanmayacğız...
  Dayanışma içinde her türlü zorluğu aşacağız...
   İşte o zaman güzel günler bizlerindir...
   Halkımız daha güzelini, daha iyisini hak ediyor...
   Bunu başarmak için daha çok çalışacağız...
   İnanmak, başarının yarısıdr...
  Öyleyse inanalım ve başaralım... 

YORUM EKLE

banner471

banner474