banner564

Zurnada peşrev olmaz

  Etki-Tepki bir fizik yasasıdır ve ortaöğretimde okullarda fizik dersinde okutulmaktadır. Bu yasaya göre her etki, kendisine eşit kuvvette ve ters yönde bir tepki yaratmaktadır. Etkiye tepki bir fizik yasası olarak formüllerle hesaplana bilmektedir.
Etkiye tepki toplumun sosyal yaşamında da oluşmaktadır ve toplumsal etki-tepkilerin hesaplanmasında herhangi bir formül yoktur, sadece yaşanmışlıklara bağlı olarak bazı öngörüler ve tahminler öne sürülebilmektedir. Şu nokta iyi bilinmelidir ki toplumsal olaylarda etki-tepki genellikle zıtlıkların etkileşimi ile oluşmaktadır.
1974’de kadar karma şekilde ağırlıklı olarak iki toplumlu yaşadığımız bu coğrafyada, 15 Temmuz 1974 Yunan cuntasının darbe etkisine, 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin” Mutlu Barış Harekâtı” tepkisi ile şekillenen coğrafyamızda bugünlere geldik. 15 Temmuz, oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne her ne kadar gayrı yasal bir etkiseydi, 20 Temmuz ise Garanti Antlaşması çerçevesinde oluşan yasal bir tepkiydi.
Etki tepki konusunu, eski olayları irdelemekten ziyade günümüzdeki olayları irdelemek için ele aldım. Önceki hafta yazdığım gibi bu haftanın konusu da yine Nikolas Skuridis oldu. Hafta boyunca hemen hemen herkesin hem fikir olduğu konu bunun bir öngörü oluşturmak için atılan bir adım olduğu ve devamının da geleceği yönündedir. Peki, toplum olarak bu olaya nasıl tepki verdik;
Klasik tepki: “Rumlar içimize gelemez.” 
Neoklasik tepki: “Hassasiyetlere dikkat edilmeli” 
Realist tepki: “Ateşkes antlaşması var, ne olacağı beli değil!” 
Sürrealist tepki: “Alacaksın Skuridis’in boy ölçüsünü bakalım bir daha gelir mi?” 
Romantik tepki: “Skuridis’in Kuzey Kıbrıs’ta yaşama isteğine saygı gösterilmeli.” 
Modern tepki: “Bir antlaşma olmadan Rumlar içimize gelemez.” 
Postmodern tepki: “Skurudis ya da herhangi bir Rum’un köye geri dönmesine izin vermeyiz!” 
Uzlaşımcı tepki: “Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararıdır…” 
Kıbrıs sorununun kilit noktalarından birisi güç paylaşımıdır, kısacası siyasi eşitlik. Kıbrıs Türk toplumu olarak federal çatı altında siyasi eşitlik talep etmekteyiz. Bunu talep ederken acaba isteğimize paralel olarak hareket ediyor muyuz? Kıbrıslı bir Rum, Kuzey’deki taşınmazını iade alabiliyorken, aynı şekilde bir Kıbrıslı Türk Güney’de kalan taşınmaz malını iade alabiliyor mu?

Kimilerine göre bu sorunun cevabı evettir. Ama Kıbrıslı bir Türk’ün Güney’de kalan malını talep edebilmesi için uygulaması gereken prosedür hayli zordur.
Öncelikle Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını belgelemelidir. Sonra Güney’deki taşınmazının araştırılması için ciddi bir rakam ödemeli ve en az altı ay boyunca Güney Kıbrıs’ta ikamet etmelidir. Bunlar yerine getirildikten sonra geriye dönük olarak 1974’den günümüze kadar taşınmaz mal vergisini ödemelidir. Sonuç olarak en iyi ihtimalle taşınmazının iadesini, bir antlaşmadan sonra alacağı yönünde bir cevapla karşılaşacaktır.
Aynı şekilde soruyorum;
Skuridis KKTC vatandaşı oldu mu?
KKTC’de ikamet şartı arandı mı?
Taşınmaz malın vergisini 1974’den günümüze KKTC mercilerine ödedi mi?

Atasözlerimizden birisidir. “Almadan vermek, Allaha mahsustur.” Federal çatı altında siyasi eşitlik talebimiz var ise aynı şekilde etkiye tepki vermeliyiz. Demokratik kültür temelinde etkiye aynı ölçüde tepki vermek siyasi eşitliktir. Toplumsal hassasiyetleri göz ardı edip, bireysel olarak insanı görmek ve çözüm üretmek yanlışa sür-git anlamına gelmektedir. Unutulmamalıdır ki 2004 Annan Planında taşınmaz mal iadesine Kıbrıs Türk toplumu evet dedi. Hayır diyen Kıbrıs Rum toplumu idi…

Bütünlüklü bir çözüm çerçevesinde taşınmaz mal iadesi konusu çözülmez ve bireysel çözümler şeklinde siyasi eşitliğe dayandırmadan yürümeye çalışırsak, İpin ucu nereye çıkacağı kestirilemez ve rastgele sonuçlar alınır. İnsani değerlerle düşünürsek eşdeğerlerini alamayan insanlarımız varken, Rum’a malının iade edilmesi bize bir diğer atasözümüzü hatırlatmaktadır; Zurnada peşrev olmaz…
Herkese güzel bir hafta dileklerimle iyi pazarlar…
 

YORUM EKLE

banner471

banner473