banner564

‘Haçanabir’ ve AİHM...

 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kıbrıs Rum tarafının AİHM kararlarının uygulanması konusunda Türkiye'nin sıkıntı yarattığı gerekçesiyle yaptığı başvurunun incelenmesini Haziran ayına erteledi.
 Güneyin başvurusu iki konudadır. Kayıp Şahıslar ve Mülkiyetle ilgili.
 Bir kere artık herkesin hem fikir olduğu bir konu var. 
 Mülkiyet sorunu, hem Kıbrıs çözüm sürecinde, hem de AİHM indinde gerek Türkiye'yi, gerekse Kıbrıs Türk Tarafını önemli bir sıkıntıya sokmaktaydı. 
 Bu sıkıntılı durum Taşınmaz Mal Komisyonu Yasasının çıkması ile farklı bir zemine geldi.
 Bu yasanın çıkması ve uygulamanın başlaması ile Mülkiyet meselesinde dün Loizidu kararı ile gündeme gelen sıkıntı, farklı bir temele evrimleşti. 2010'da AİHM'in aldığı Demopullos kararı ile evrensel  Hukuk temelinde Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafına hem Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde, hem de evrensel hukukla ve AİHM'le çelişki içine girmeme konusunda yeni bir zemini sağladı.
 Bu önemli meşhur Loizudu kararı bağlamında görmek gerekir. AİHM Sayın Loizudu'nun başvurusu ile Türkiye'yi, tazminat ödemeye mahkum etmişti. 
 Türkiye de AİHM ile defterleri yırtmamak için bu tazminatı ödemişti. 
 Ancak bu tazminat kullanım kaybı ile ilgili idi. Ama mülkiyet, yine Sayın Loizduya aitti. Mülkü iade edilmediği için Sayın Loizidu'nun yine tazminat talebi ile dava açması soz konusu olabilir.
 Ancak KKTC Meclisinin bağnazların tüm saldırılarına karşın Taşınmaz Komisyonu Yasasını çıkartması. Bunun ise daha sonra 2010'da AİHM'in aldığı Demopullos kararı ile Sorunun çözümü için önemli yol olarak benimsenmesi gerçekleşti.
 Buna göre Taşınmaz Mal Komisyon kararı ile müracaatı Kıbrıslı Rum Mülk sahibine hem tazminat, hem de malın ederi birlikte ödenecekti. Böylece o mülk el değiştiriyor. Yani Sorunun çözümü, hukuk yolu ile aşılıyor.
 İşte bu yeni zemin, Kıbrıs sorunun en önemli sıkıntısı olan Mülkiyet sorunun çözümüne de olumlu bir temel teşkil etti. 
 Çünkü Kıbrıs Rum Tarafı, Mülkiyet meselesinin çözümünde, anlaşılacak olan ilkeler ve kriterler temelinde Ortak Komisyon marifeti ile bu sorunun ele alınıp çözümlenmesini kabul etmiyordu. Bu sorunun çözümünün bireysel düzeyde ele alınmasını savunuyordu.
 Ancak Demopullos kararından sonra başlayan Akıncı- Anastasiadis görüşme sürecinde, Kıbrıs Rum tarafı, bu sorunun çözümü için kriterler bağlamında bu sorunun Ortak Mülkiyet Komisyon eli ile çözümünü kabul etti.
 Bu, Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde ulaşılan çok önemli yeni bir zemindir.

Önem vermemenin sıkıntısı...
 
 Ancak belli uygulamalardan sonra Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Taşınmaz Komisyonu olgusuna gereken önemi vermedi.
 Taşınmaz Mal Komisyonun hem çalışma verimliliği artmadı hem de verdiği kararlar uygulanma aşamasında gereken mali katkı ile desteklenmedi. Savsaklandı...
 Karar altına alınan tazminatlar, davaları biten Kıbrıslı Rumlara ödenmedi.
 Bunun üzerine Kıbrıs Rum tarafı zaten Taşınmaz Mal Komisyonu ve buna bağlı AİHM'in aldığı Demopullos kararına büyük tepki içinde idi. 
 İşte aksayan bu yan üzerine, bu durumun bozulması için yeniden AİHM sürecine başvurdu. Şimdi hareket noktaları, AİHM'in Demopullos kararı ile etkili yol olarak gördüğü bu durumun işlevsiz olduğunu kanıtlamak. Böylece ulaşılan bu aşamayı bozmaktır. İşte bu nedenle AİHM'e gittiler. 
 KKTC Hükümeti ve Cumhurbaşkanlığı bu gelişme üzerinde çok titizlikle durmalıdır.
 Ayrıca Türkiye de ayni titizliği göstermelidir... 
 Ama Türkiye daha fazla özen göstermelidir. Bizdekilerin tuzu kuru. 
 Çünkü malların üzerinde oturuyorlar, ama birinci sorumlu biz değiliz.
 AİHM'de yargılanan Türkiye'dir... AİHM Tazminat kesecekse Türkiye'ye kesecek.
 Bu yüzden bizdekiler tuzlarının kuru olduğuna inanıyorlar. "Bize ne" diyorlar.

Acaba öyle mi? 
 
 Her şeyi Türkiye'ye havale eden bu anlayış, kendini bu sıkıntıdan da azade tutmaktadır. Kuşkusuz bu anlayışın oluşmasında Türkiye'nin de payı vardır. Çünkü hamasetle, "ne isteseniz veririz" sözü ile emek harcamadan almaya kendisi alıştırdı. 
 Ama artık bu devir kapandı. Bunun böyle olmayacağını iki taraf da acı içinde yeniden yaşayacaktır.
Bu yüzden bir an evvel KKTC ve TC, AİHM'e yeniden taşınan bu konuya gereken önemi vermelidir.
Bu yüzden, Taşınmaz Mal Komisyonunun karara bağladığı konuların ödenmesi işini acilen çözmelidirler. 
 Bu acil sıkıntı aşıldıktan sonra ise Taşınmaz Mal Komisyon için gereken kaynağın sağlanması için ne yapılacağı konusunda düşünce üretimi içine girilmelidir. "Tümünü Türkiye ödesin bize ne" mantığı geçersizdir. 
 Evet, Türkiye ciddi katkı koyacak. Ama bizim de ne kadar koyacağımızı tartışmamız gerekiyor.
Eğer AİHM, Demopullos kararı ile hükmettiği olguların geçersiz kaldığına dair bir sonuca ulaşırsa, o zaman bir değil, tüm ayak ve el parmaklarımızı hem biz, hem Türkiye ısıracak.
 Türkiye tüm sıkıntılarının üzerine yeniden, birde bu konuda evrensel hukukla çelişki içine girecek. Kuzey Kıbrıs'ta ise iyi kötü gelişen inşaat ve mülkiyet sektörü ise yeni sıkıntıların içine düşecek.
Demopullos kararı ile sağlanan bu gelişme kaybedilmemelidir. ABAD kararından sonra, ikinci büyük bir bozgunu bu halka yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
Ayrıca, "cevizinin çuvalından oynayabileceğiniz ceviz" miktarı da bellidir. Halk deyimi ile söyleyeyim, "Haçanabir Türkiye'nin ensesinden oynayacaksınız."
YORUM EKLE

banner471

banner474