Diyalog Gazetesi
2021-08-19 10:00:21

Bekletme Hayatı...

Hare ERGEN

harergen@hotmail.com 19 Ağustos 2021, 10:00

Bazen gözümüzde çok büyür sorunlar,
Bazen gözünüzde büyüttükleriniz... En çok onlar üzermiş insanı...
Hep sonradan aklımızın başına geldiği gibi...
Hep sonradan anlarız ki, aslında üzüldüklerimiz de, büyüttüğümüz sorunlar da geçici şeylerdir...
İnsan hayatında sürekliliği olan bir şey yok... 
Duygu ve düşüncelerden yaratıldığımız için, her seferinde, olaylara aynı şekil tepki de vermiyoruz. Bu da güzel bir şey bence...
Yeni bir güne imza atarken, ne güzeldir fark edebilmek...
Mutluluğun da, başarının da, iyi olmanın da, neşeli olmanın da sürekli olmayacağını...
Ayni şekil, hüznün de, moralsizliğin de, kötü hissetmenin de sürekli olmadığını anlayabilmek…
Bazen o kadar çok iyimserliğe kapılırız ki…
Bardağın her defasında dolu tarafını görmek...
Olan her olayın iyi tarafını bulup sevinmek...
Tamam, güzel bir düşünce şekli… Yine de bu kadar fazla iyimser olmanın da bir ölçüsü var diye düşünürüm. Fazla olan her şey de zehirdir aslında... 
Tıpkı aşırı uçların tehlikeli olması gibi, bu da öyle bir şey...
Sadece tek bir parmak dokunuşuyla,
Sadece tek bir hamle ile başlanacak olanlar…
Sadece tek bir hamle ile bitecek olanlar…
Kaderimizin gidişatı işte bu kadarmış. 
Bazen çok fazla anlam yüklemek,
Bazen çok fazla düşünmek…
Ucu bucağı olmayan, girdaplarda gezinmek…
Oysa hayat basit bir yoldur yaşanası olan…
Onu zorlaştıran insanlardır.
Gözüm takvime takılırken, yaz mevsimini de yarıladığımızı düşündüm. 
Hep yazıyorum, ömrümüzden mevsimler bitiyor,
Ömrümüzden biten ve giden şeylerin de yerine hemen vakit kaybı olmadan başka bir şeyler başlayıp giriyor...
Yaz geliyor, kış geliyor derken yıllar geçer ve biz her seferinde bunun hem sevincini hem de hüznünü yaşarız...
Çoğu zaman içine her seferinde olmasa bile zaman zaman farklı olarak girdiğimiz yeni gündeki duygusal halimiz, bir şeylere yeniden başlamak ve durmadan bu başladıklarımızı bitirme telaşı…
Bir soluklansak ve arkamıza yaslansak... 
Hani derler ya koptuğu yerde kopsun, kalan kalsın misali...
Her zaman olmasa bile bazen gerçekten koptuğu yerde kalsın diyebilmeliyiz...
En azından bir mola vermek…
Eğer kafanız çok yorgunsa, sadece hiçbir şey yapmadan da durabilmek...
Sevmek gerek beklemeyi,
Sevmek gerek soluklanmayı...
Akışa bırakabilmeliyiz olayları...
Bazen kendinizi çok yorgun da hissedebilirsiniz.
İşte böyle anlarda, her şeyi değiştirme gücünüzün olmadığını anlamak… Akışta kalmak… Hafiflemek…
İçerisinde bulunduğunuz an’da kalmak işte bu yüzden güzel...
Hissederek yaşamak...
Ve bunu yaparken farkında olmadan, “geçmişe de bir olta atmak.” İçinizde bir yerlerde kalmış, size kendinizi iyi hissettiren anıları da hatırlayıp, gülümsemek, mutlu olmak...
Ve bugün yine düşündüm... Yüzde yüz tüm çabanız ve gücünüzle bir şeyi sonuçlandırmaya doğru götürdüğünüzde, istediğinizi henüz elde edemediyseniz akışa bırakıp seyretme zamanı gelmiş demektir...
Bırakınız evren ve Yaradan sizin başladığınızı bitirsin...
Bu arada bugünlerde eski Türk filmlerini izliyorum fırsat buldukça…
İnsana iyi geliyor. Dün gece izlediğim yine daha önceden de izlemiş olduğum, Hülya Koçyiğit ve Erol Büyükburç’un başrolde oynadığı komik eski bir Türk filmi…
Bir tarafta cimri ve neredeyse et ve benzeri gıdaları nadir yiyen zengin bir aile, bir tarafta da neredeyse süs köpeklerine bile Avrupa’dan özel mama getiren savurgan bir aile…
Bu iki ailenin halleri mizah edilmişti inanılmaz komik ve güzeldi.
Gülmek istiyorsanız, tavsiye ederim. 
Sadece tek bir parmak dokunuşuyla,
Sadece tek bir hamle ile başlanacak olanlar…
Sadece tek bir hamle ile bitecek olanlar…
Kaderimizin gidişatı işte bu kadarmış. 
Bazen çok fazla anlam yüklemek,
Bazen çok fazla düşünmek…
Ucu bucağı olmayan, girdaplarda gezinmek…
Oysa hayat basit bir yoldur yaşanası olan…
Ertelemeden...
“Benim yerime de sev, bekletme hayatı... Kaç kişiyiz savunan sevdayı?”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.