Diyalog Gazetesi
2017-10-16 09:37:37

İngiliz Üsleri

Ferdi Sabit SOYER

16 Ekim 2017, 09:37

 Brexit kararından sonra İngiltere, AB’den ayrılma süreci içindedir. Bu yüzden, Kıbrıs’taki İngiliz Üs Bölgeleri ile ilgili olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile de görüşmelere başladı. Ne acıdır ki bunca hay huy içinde Kuzeyde, sivil toplum, siyaset ve devlet bu konuyu hiç gündemine almadı. İşte geçen haftaki “At, Tavşan, Araba, İngiliz” başlıklı makalede, bu durumu eleştirmiştim.
Daha sonra KKTC Dışişleri Bakanlığı değil ama, Cumhurbaşkanlığı konu ile ilgili bir değerlendirme yaptı. Sözcü, Sayın Barış Burcu, doğru noktalara vurgu yaparak, Kıbrıs Türk Toplumu ile de konunun ele alınmasını talep etti.
Vaveyla 
Bu açıklama üzerine Güneyde siyasi güçler, medya alabildiğine saldırgan bir dille olayın üzerine atladı. Sonuçta, İngiltere’nin Kıbrıs’taki Yüksek Komiseri, Güneyde yaratılan bu şamata üzerine beyanat vermek zorunda kaldı. Konuyu, Kuzey ile görüşmeyeceğini açıkladı. Ancak, çalışanlarda Kıbrıslı Türkler de olduğu için bilgi vermek maksadı ile Kıbrıs Türk Toplumu ile de görüşeceğini söyledi. 
İşte öncelikle bu noktayı ellemek gerekir. İngiliz Üsleri, 1959’da iki toplum,Türkiye, İngiltere, Yunanistan arasında oluşan ve Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluşunda da yer alan anlaşmalarla oluştu.
Bu yüzden üslerle ilgili her konuda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Kıbrıs Türk Toplumunun da söz hakkı vardır. Bu, İngiltere Yüksek Komiserinin ifade ettiği gibi bilgi vermekle sınırlı bir iş değildir. Bu konu önemlidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olan ve adanın geleceğinin belirlenmesinde siyasi eşit karar hakkı olan Kıbrıs Türk Toplumu; İngiliz Üslerinin geleceği ile ilgili de söz ve karar sahibidir. Bu haktır ve evrensel hukukun da gereğidir. 
Dünden ders almak
Bunun için dünden ders çıkarmamız gerekir. Benzer bir durum, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET’ye) üyeliğinde yaşandı. Bilindiği gibi KC, 1962 yılında AET’ye üyelik başvurusunu Makarios ve Dr. Fazıl Küçük’ün Başkanlığında, KC Ortak Bakanlar Kurulu kararı ile yaptı. 
Ancak, İngiltere’nin AET üyeliği Fransa’nın vetosu ile engellenince, KC Kuruluş Antlaşmalarında yer alan, KC ’nin üç Garantörün de üye olmadığı yere, üye olamayacağı hükmü nedeni ile KC’nin AET ile Hükümetler arası görüşmesi askıya alındı.
Ta ki 1970 başlarında Fransa’nın, İngiltere üzerindeki vetosunu kaldırmasına kadar üyelik olmadı. Bu veto kalkınca, 1972 içinde Kıbrıs Cumhuriyeti ile AET’nin üyelik görüşmeleri gündeme geldi. Ama bu süre içinde, 1964 darbesi yaşanmış, Kıbrıs Cumhuriyeti ortak bakanlar kurulu ortadan kalkmıştı. İşte o dönemde rahmetli Osman Örek bir değerlendirme yapmıştı. 
Buna göre her halükarda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AET üyeliğine dönük Hükümetler arası görüşmelerin başlaması ve üyelik için, Kıbrıs Cumhuriyeti, Cumhurbaşkan Yardımcısının da onayını isteyeceklerini söylemişti. Bu yüzden buna onay vermeli, ancak bu görüşme heyetinde, Kıbrıs Türk Toplumunun da %70 - %30 temsil hakkı temelinde yer alması talebinde de bulunmalıyız demişti. Ama ne acıdır ki imza ve onay verilmiş, ama bağnazlık nedeni ile bu ortak görüşme heyeti talebi yapılmamıştı. 
İşte 1973’teki imza nedeni ile 1974 öncesi ve sonrasında AET, AT ve AB evrimleşmesinde, ta 1994’e kadar Kıbrıs Türk Toplumu, Avrupa ile ticaretinde bu kazandığı hakkı kullandı. Ta ki 1991’de bağnazlığın körlüğünde, Mağusa Limanında mühürü değiştirip; sonrada Güneyin, İngiltere’de açtığı davaya da taraf olmayıp, dava kaybedilene kadar. Güney bunu değerlendirip ABAD kararını üretti.
Dün yaşadığımız bu acı olay, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olarak, haklarımıza sırt dönmemizin en acı örneğidir. Bu yüzden ders çıkartıp, İngiliz Üs Bölgeleri görüşmelerine katılımcılık için talepkar olmalıyız. “Teslimiyetçilik” sözü, bu yüzden söyleyeni de kesen, iki tarafı kesen bir bıçaktır.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.