Savaşlar; yeni acılar, kayıplar, yuvaların yıkılması, göçlerin ve felaketlerin yaşanması demektir...
Ama bazen de zorunludur...
Birisi size saldırıyorsa, buna karşı koymak zorundasınız...
Kıbrıs’ta evet 20 Temmuz 1974’te bir savaş yaşandı...
Ancak ondan önceki yıllarda yaşananlar savaş değil, tek yanlı terör saldırısıydı...
EOKA adlı terör örgütünün tamamen ırkçı saldırılarının hedefi; bu ülkede Kıbrıslı Türklerin yok edilmesiydi...
O yüzden de yüzlerce can kaybımız oldu...
Binlerce insanımız evini, tarlasını, işini kaybetti...
On binlerce insanımız yurt dışına göç etmek zorunda kaldı...
Otomatik silahlarla köylerimize, evlerimize saldıranlarla savaşacak bir gücümüz yoktu...
Tek yanlı saldırılar bir terör hareketiydi...
Bu terör örgütüne destek olan ise bizzat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başıydı...
Aynı zamanda bir dini lider olan Makarios’tu...
Bu terör örgütüne silahları ve cephaneyi gönderen Yunanistan’dı...
Adayı kendi sınırlarına dahil etme uğruna, Kıbrıslı Türkleri imha hareketini bizzat Yunan ordusunda görevli Albay Grivas yönetti...
Taşkent’te savaş olmadı
Taşkent şehitlerimizi anma töreni sonrasında bazı yayınlara dikkatinizi çekmek istiyorum...
Bazı kesimler bilinçli bir şekilde, ya da bilmeden, Taşkent Şehitliğinde gözyaşı döken insanlarla ilgili yorumlarında ‘savaşın acılarından’ söz ettiler...
Halbuki Taşkent’te savaş olmadı...
Saldıran tarafın karşısında silahlı bir güç yoktu...
Taşkent’te yaşanan bir terör hareketiydi...
Silahlı Rum ve Yunan askerleri, bir köyün tüm erkeklerini otobüslere doldurarak, gizli bir bölgeye götürmüş, sonra da silahla öldürmüş ve toprağa gömmüşlerdi...
Bir köyün tüm kadınları dul, çocukları yetim kalmıştı...
Evet; 20 Temmuz’da bir savaş vardı...
Türk ordusu ile Kıbrıs’ta üslenmiş Yunan Ordusu ve Rum Milli Muhafız Ordusu arasında savaş yaşandı...
Ancak Taşkent’te, Atlılar’da, Muratağa, Sandallar ve Ayvasıl’da savaş olmadı...
Oralarda katliamlar yapıldı...
Masum, silahsız insanların bir kısmı kurşunlandıktan sonra, bir kısmı ise canlı vaziyette toprağın altına gömüldü...
Bunları unutmak mümkün değildir...
Önümüzdeki aylarda, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün sulandırıldığı bir çözüme ulaşılması halinde çok daha kötü terör saldırılarının yaşanacağını anlamak zor değildir...
EOKA’nın yerini alan ELAM terör örgütü üyelerinin askeri kamplarda son model silahlarla eğitim gördüklerini AKEL Lideri Andros Kiprianu ifşa etti...
Ve bu terör örgütü, şimdiki Rum liderinin izniyle siyasallaşarak meclise girdi...
Türk askerinin adada bulunduğu dönemde dahi Kıbrıslı Türklere sopalarla, bıçaklarla, demir çubuklarla saldırmaktan çekinmeyen bu insanların, ileride bizimle ‘dostluk ve kardeşlik’ içinde yaşayabileceklerini düşünenler aldanıyordur...
Aynı acılar bir daha yaşanmasın
Evet; savaş istemiyoruz...
Bir daha savaşlar yaşanmasın, kimse canını ve malını kaybetmesin...
Bunun da yegane teminatı Türk askeridir...
Son 42 yılda bu adada herhangi bir katliam yaşanmadıysa, tek nedeni Türk askerinin caydırıcı bir güç olarak burada bulunmasıdır...
Gençlerimize doğruları anlatmak da hepimizin görevidir...
İnsanlık duygularını kaybetmemişsek; Taşkent’te yaşananları ‘savaşın sonucu’ olarak değerlendiremeyiz...
Orada teröristlerin saldırısı sonucunda büyük bir katliam yaşandı...
Masum insanlar katledilirken, çocukları öksüz, eşleri dul kaldı...
O insanlar bugün hala gözyaşı döküyor, feryatlarıyla etrafı inletiyorsa...
Acının derinliğini anlamak zor değildir...