Federasyonu savunanların gerçekleri görmesine yardımcı olmak amacı ile bu konudaki uzman görüşle-rini ortaya koymayı yararlı bulmaktayım.
Kıbrıs Türklerinin Türkiyesiz AB'ye girmesi halinde başımıza gelecekleri ortaya koyan, Prof. Haluk Kaba-alioğlu’nun ortaya koyduğu gerçeklere rağmen tek çözüm seçeneği olarak federasyonu dayatanların gerekçelerini halkımıza açıklamaları gerekir.
Jean Monnet Profesörü, Ada Kent Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Haluk Kabaalioğlu AB’ye üyelik konusunda sunduğu bildiride şöyle demiştir:
“1960 Anayasası ve kurucu antlaşmalar, Türkiye ve Yunanistan’ın aynı anda üyesi olmadığı bir ulusla-rarası örgüte, Kıbrıs’ın katılamayacağını hükme bağlar. Başka bir deyişle, 1960 Anayasasına göre; Kıb-rıs Türklerinin de tam katılımıyla oluşturulan “Kıbrıs Cumhuriyeti, veto yetkisi olan cumhurbaşkanı yardımcısının Türk olduğu, Kıbrıs Türklerinin parlamentoda, 70/30 oranında temsili, on bakandan oluşan kabinede üç Türk bakanın olduğu; orduda, güvenlik güçlerinde 60/40 oranında temsili, bir Rum ve bir Türk ile Alman Profesör Forstoff’un başkanı olduğu Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin gü-vencesinin de olduğu ortamda dahi, o 1960 tarihinde kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”, herhangi bir ulus-lararası siyasi veya ekonomik teşkilata üye olamazdı.(Burada kasıt açıkça AET idi.)
KKTC’nin, (iki toplumlu, iki bölgeli federasyon esasına dayanan) AB üyesi “Kıbrıs Cumhuriyeti” içine girmesi halinde Türk federe devleti, hiçbir şekilde Avrupa Birliği kurumlarında etkili olabilecek şekilde temsil edilmeyecektir.
Federe Devlet’in, AB’nin icra organı Avrupa Komisyonu’nda temsil edilmesine imkân yoktur. AB’nin çıkardığı yasa (Regulation, Directive vs) tasarılarını hazırlama yetkisi de münhasıran Komis-yon’dadır.
Ayrıca Bakanlar Konseyi’nde de Kıbrıslı tek bir bakan olacaktır. Federe Devlet bakanı ilke olarak bu toplantıda bulunamaz.
Avrupa Adalet Divanı’nda da sadece “üye devlet”, yargıç ve advocate general atayabilir. Federe Devletin böyle bir yetkisi yoktur.
Avrupa Adalet Divanı’nda sadece üye devletler dava açma yetkisine sahiptir. Üye devletler dışın-da federe devletlerin dava açma yetkisi yoktur.
Her konuda Yunanistan tam üye olarak tüm gidişatı yönlendirebilecektir.
Siyasi eşitlik bir şey ifade etmez
... Politik eşitlik veya siyasi eşitlik AB içinde hiçbir şey ifade etmez.
“Federasyon içinde AB üyesi olalım” diyenlerin bu ve benzeri konuları bilmedikleri anlaşılmaktadır. Aslında AB konusu çok özel ihtisas gerektiren bir husustur.
AB üyesi devletler; yasama, yargı ve yürütme konusunda egemenliklerini ya tamamen ya da kısmen, AB kurumlarına devretmekte, kendi temsilcileri de o kurumlarda yer alıp ortaklaşa karar almaya çalış-maktadırlar.
Kıbrıs Türk federe devleti olarak Avrupa Birliği’ne üye olursanız federe devletlerin kesinlikle Lük-semburg’daki Adalet Divanına dava açma yetkisi yoktur.
O bakımdan, AB üyeliği söz konusu olduktan sonra 1977’deki parametreler temelden, kökünden de-ğişmiştir. Artık iki bölgeli, iki toplumlu federasyonun kesinlikle gündemde olmaması gerekir.
Oluşturulacak Kıbrıs Anayasası’nda Türk federe devleti için o checks and balances dediğimiz dengeler ve kontrol sistemi içinde istediğiniz güvenceyi getirin, Avrupa Birliği’ne üye olursanız onların hiçbir etkisi olmaz.
Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre; ülkedeki sanayi, ticareti ilgilendiren tüm yasaların yüzde 80’i Avrupa Birliği kurumları tarafından çıkarılır ve Avrupa Birliği kurumlarının çıkarmış olduğu yasalar doğrudan yürürlüğe girer, ulusal hukukun üstündedir ve doğrudan etkisi vardır.
O bakımdan Avrupa Birliği üyeliği söz konusu olduğunda Kıbrıs’ta hiçbir şekilde federal bir sistem söz konusu dahi edilmemelidir.
Birleşik Krallık, “büyük devlet statüsüyle” AB içinde bütün ağırlığı ile temsil olmasına rağmen yete-rince etkili olmadığını savundu. “Brüksel karar veriyor biz uymak zorunda kalıyoruz” dediler. Hem de, önemli konularda üye devlet olarak veto yetkisi olmasına rağmen! Oylamalarda büyük bir ağırlığı ol-masına, Parlamentoda da en büyük gruplardan birine sahip olmasına rağmen!
Onun için bir federe devlet olarak “Kıbrıs Türk Devleti”nin “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” şemsiyesi al-tında AB’de bulunması durumunda hiçbir şekilde söz hakkı olmayacaktır.
Kıbrıs Anayasası’nda öngörülecek güvenceler, checks and balances denge ve denetim şeklindeki anayasal hakların korunmasına yönelik hükümleri supra national uluslarüstü yetkileri olan AB içinde etkili olmayacaktır.
Bir de diyorlar ki, “Kıbrıs Rumlarının ağırlıklı olduğu Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, Türklerin haklarını ihlal ederse, Türklere baskı, taciz ve katliam yaparsa, AB, o Kıbrıs’ı cezalandırır.”
Oysa bir üye devlet, AB hukukunu ihlal ederse ona ceza verilebilmesi için, o devlet hariç, oybirliği gerekir. Ancak, Federal Kıbrıs’ın oy vermemesi sorun olmaz; zira tam üye olan Yunanistan her türlü kararı engelleyebilecektir.”