banner564

Bilim ve Özgürlük: Comte’dan Samuelson’a Sosyal Fizik Mani Basharzad

Bilimin sırlarını açığa çıkarmada başarı kazanan birçok kişi tercih edilen sonucu üretmek için insan etiğini değiştirmeye çalışmıştır.  Bu gibi manipülasyonların fiili sonucu kaçınılmaz olarak felâkettir.

1933 yılında London School of Economics’te verdiği İktisadî Düşüncenin Yönelimi başlıklı konferansta Hayek iktisadî düşüncede planlama ve müdahaleciliğe doğru bir kayma olduğunu teşhis etmişti. Hayek bu yönelime başlıca katkıları Alman Tarjhçi Okulu ile kurumsalcıların yaptığını iddia ediyordu. Oysa, izleyen yıllarda planlama ve müdahaleciliğin temellerini fiilen atmış olan bizatihi neoklasik teorinin şekilciliğiydi. Hayek ve üstadı Ludwig von Mises 1901 ve 1920’lerde neoklasik geleneğin parçasıydılar ve Peter Boettke’ye ‘’Hayek’in yanıldığı yer’’ dedirten şey de iktisadî düşüncedeki bu kaymayı bizatihi ‘’formalism’’in başlatmış olmasıydı. Hayek mesleğinin gerisinde kalıyordu. Bir zamanlar İngiltere’de en fazla atıf yapılan iktisatçılar arasında olan bazı iktisatçılar savaş sonrası dönemde Hayek’in eserlerinin iktisat olarak nitelenebileceğinden bile kuşku duymuşlardı. Bunun en iyi örneği ünlü Nobel konuşmasını yayımlanmak üzere Economica dergisine gönderdiği zaman ondan bunu gözden geçirmesinin istenmiş olmasıydı.

Bu şekilde piyasadan ayrılıp planlamaya yönelmeye neden olan, zamanın en büyük entelektüel gücü, yani her zaman birlikte olan bilimcilik ve devletçilik idi. Bilimciliğin takipçileri (teorilerinin geçerlilik ve kesinliğine dogmatik olarak inananlar) toplumsal hastalıkları çözmenin önündeki tek engelin [bilimsel çözümleri] uygulamaya geçirme problemi olduğuna inanma eğilimindedirler. Bilimciler bütün cevaplara zaten sahip olduklarına inandıklarından devletçilik yönündeki sapma [onlar bakımından] karşı konulamaz hale gelmektedir.

İyi Niyetli İnsan

Paul Samuelson disiplinin tarihindeki en çok satan kitaplardan biri olan 1948 tarihli ünlü İktisat ders kitabında Hayek’i eleştirerek şöyle yazıyordu: ‘’Gelecekte bizi ‘kölelik yolu’na veya ütopyaya götürecek hiçbir kesin dalga yoktur. Hayatın karmaşık iktisadî şartları sosyal işbirliği ve planlamayı zorunlu kıldığı yerde iyi niyetli aklı selim sahiplerinin devletin otoritesini ve yaratıcı etkinliğini çağırması beklenecektir.’’ Samuelson’a göre, sırf kamu yararını gözeterek hareket eden iyi niyetli insanlar bir gün siyasete girdiklerinde işsizlik, enflasyon ve yoksulluk gibi hastalıkları çözmekte iktisatçıların onlara yol göstermeleri gerekecektir. 

Bu rüya Robert Nelson’un 2001 tarihli Din Olarak İktisat adlı kitabında ‘’bilimsel yönetim seküler dini’’ dediği şeydi.  Seküler bilimsel yönetim dini, toplumun problemlerini aynen bilimsel problemleri çözme yöntemiyle çözebileceğimiz fikridir. Bu zihniyet toplumun araç ve amaçlarının muayyen olduğunu ve böyle bir dünyada tek sorunun ‘’koordinasyon’’ değil ‘’tahsis’’ problemi olduğunu varsayar. Ve tahsis problemini çözmenin -araçlar ve amaçların bilindiğinin kabul edildiği bir alan olan- uygulamalı matematikten daha iyi bir aracı mı vardır? Bir ‘’mükemmellik’’ dünyasını gerçekleştirmek mümkünken, bütün o döngüleri ve tekelleriyle kapitalizmin kaosuna niçin katlanalım? Aynı zamanda Sovyetler Birliği’nden gelen ‘’haberler’’ de heyecan uyandırıcıydı; Samuelson’ın yazdığı gibi, ‘’Komünist hükümetiyle Rusya ilerliyor görünmekte’’ydi.

Toplumun Bilimsel Yönetimi

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’nın ‘’toplumun bilimsel yönetimi’’ni benimsememesi gericilik olarak görünüyordu. Bütün dünya belli bir doğrultuda ilerlediğine ve Sovyetler Birliği’nden gelen sayısal veriler de savaş sonrası yeniden inşada başarılı olunduğunu gösterdiğine göre, o zaman yegâne soru şuydu: Birleşik Devletler’in piyasanın görünmez eline veda etme ve toplumsal problemlerimizi çözmemize yardım edecek olan iyi niyetli insana hoş geldin deme süreci ne zaman başlayacaktı? Hayal edilen, toplumun faydasına en iyi hareket ettiği varsayılan ‘’plancı’’ların tasarladıkları gibi, istenen sosyal sonuçları gerçekleştirecek şekilde piyasa mekanizmasının manipüle edilmesi idi.

‘’İlerici Dönem’’in metinleri okunduğunda, onun düşünürlerinin yazılarındaki keşif tutkusu görülebilir. Onlar büsbütün yeni bir şeyi ortaya çıkarmakta olduklarına inanıyorlardı. Birisini ‘’Niçin bunu daha önce hiç kimse düşünmedi?’’ diye haykırtan bir güvendi bu. Bu düşünürler geçmişten kaçtılar ve bilimi ilerlemenin yolu olarak kucakladılar.  Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Yeni Liberalizm’in reformcuları da aynı ölçüde olmasa da böyle bir coşkuyu paylaşıyorlarken, İlerici Dönem’i onlardan ayıran onun bilimsel çözümlerin gücüne olan güveniydi.

Sosyal Fizik ve Kastedilmemiş Sonuçları

Comte hakkında ilginç olan onun başlangıç noktasının Hayek’e benzemesiydi: toplumun rasyonel bir plan tarafından yönetilmeyip sayısız bireysel planlardan doğan bir kendiliğinden düzene sahip olduğu fikri. Bu onun Sosyal Statik veya İnsan Toplumunun Kendiliğinden Düzeninin Teorisi gibi eserlerinde görülebilir. Fakat Comte’un bu görüşünden ayrıldığı yer onun pozitif felsefe teorisi içindedir. Comte için, kendiliğinden düzen ilerlemenin kökeni olmadığı gibi, o rasyonel bir toplumun temeli de olmamalıydı. Bunun yerine, toplumu bilim ve bilim insanları yönetmeliydi. İnsanla doğa -ve insanla insanlar- arasındaki ilişki bilim tarafından yönetilmeliydi.

Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin Comte’un görüşünü tanımladığı gibi: ‘’’Ne Yapmalıyım?’ ahlâkî sorusu artık birinci tekil şahıs olarak sorulmamakta ve bir mühendislik problemine dönüşmektedir: ‘İnsanları daha ahlâklı hale getirmek için ne yapılmalıdır?’’’ Sosyal bilimcilerin cevaplaması gereken soru böylece bir mühendislik problemi haline gelmektedir. Bu literatürde, Comte tarafından vurgulandığı gibi, özgürlüğe inanç yeniden düzenleme için bir engel olarak görülmektedir.

Comte’un yeniden düzenleme/organize etme görüşü onun toplumun üç aşaması teorisine bağlıdır. Aşamaların birincisi toplum ve siyasetin öncelikle dinin etkisi altında olduğu Teolojik Aşamadır. İkincisi, Adam Smith’in büyük özgürlük planına çok yakın olduğu iddia edilebilecek olan Metafizik ve Soyut Aşama’dır.  Üçüncüsü ise toplumun artık din veya özgürlük tarafından değil de bilim tarafından yönetildiği Bilimsel veya Pozitif Aşama’dır. Comte’un görüşüne göre tarihin gidiş yönü budur ve ona her direniş gericiliktir, uygarlığın gelişmesinin önündeki bir engeldir. Comte’un ünlü sözüyle: Her bilimin hedefi geleceği öngörmektir. Comte Pozitif Aşamayı ‘’insan aklının en yüce başarısı’’ olarak görüyordu.

Frank Knight’ın ‘’bilim yoluyla kurtuluş’’ olarak nitelediği bu fikir sosyal düşünce tarihinde tekrarlana gelen bir temadır. Bu makalede gösterildiği gibi, toplumun bilimsel yönetimine inanç Comte’tan Samuelson’a kadar uzanmaktadır. Bu inanç bilim insanlarının toplumsal hastalıklarımızın çözümlerini ya bulduklarını ya da bulmalarının yakın olduğunu varsayar. Engel olarak geriye kalan sadece bu planların icrasına direnen ve devlet iktidarını sınırlamaya çalışan ‘’gerici’’ klasik liberallerdir. İnsan toplumunun pozitif biliminin teorisyenleri politika dışında kalmaya çalışsalar bile, onların varsayımları kaçınılmaz olarak devletçiliğe götürür. Onlar sorunlarımızın çözülmesi için gereken bütün bilgiye ve çözümlere zaten sahip olduğumuzu ama buna rağmen bu problemlerin devam ettiğini kabul ederler; dolayısıyla piyasa uygun değildir, ihtiyacımız olan devletin görünen elidir.

Bu düşünüşün kastedilmemiş sonuçlarını Hayek çok iyi yakalamıştır: ‘’Bu bir kere anlaşılınca, metodolojik farklılıklarla siyasal farklılıkların niçin bu kadar sıkça bir araya geldikleri de aynı zamanda açık hale gelir: Belirli bireysel olayları veya bireylerin konumunu öngörmenin bilimin gücü dahilinde olduğuna inananların bu gücü istedikleri belirli sonuçları üretmek için kullanmak istemeleri de doğaldır.’’

Öyleyse, İktisatçının Rolü Nedir?

Bunların ışığında, makul olarak sorulabilir: Sosyal bilimcinin, daha özel olarak ta iktisatçının rolü nedir? Bu soru daha önce tartışılan Samuelson dahil çeşitli düşünürler tarafından farklı biçimlerde cevaplanmıştır. Güçlü bir cevap James Buchanan’dan gelmektedir. İktisatçılar Ne Yapmalı? adlı kitabında Buchanan iktisatçıların rolünün sosyal mühendislik değil sosyal anlama sürecine yardım etmek olduğunu belirtmektedir. İnceleme konuları nedeniyle iktisatçıların rolü budur: insanın kaçınılmaz bilgi eksiği ve toplumsal problemlerin çözümlerinin kökten farklı niteliği; yani nihaî cevaplar değil, değiş-tokuşlar (trade-offs) yapmayı gerektiren çözümler.

Ve toplum değiş-tokuşlar yaptığı zaman da bireylerin bir devletin (teolojik veya bilimsel olması fark etmez) hizmetkârlarından ziyade, tercih yapmakta ve özgürlüklerini korumakta özgür olan özerk sözleşmeciler olmaları daha iyidir.

(Mani Basharzad, ‘’Science and Liberty: Social Physics from Comte to Samuelson’’, The Daily Economy, May 1, 2025, Çev. M. Erdoğan, https://thedailyeconomy.org/article/science-and-liberty-social-physics-from-comte-to-samuelson/ ).

YORUM EKLE

banner471

banner474