banner564

Bir şey çarpıyor

Bir şey çarpıyor ama nedir? 


Toak diye bir ses çıkarıyor. 


Dün gece yatakta da duymuştum ama kalkıp araştırmadım. 


Panjurlardan biri çarpıyor gibi ama bu sabah baktım, değil. 


Başka ne olabilir… 


Ahşap bir şeyin duvara çarpıyor olmasının sesini andırıyor ama hangi ahşap, hangi duvar? 


Eşit olmayan aralıklarla çıkıyor ses. Şimdi yok. Ama hava rüzgârlı olduğuna göre devam edecek. 


Madem ki kaynağını bulup susturamıyorum o hâlde katlanmalıyım.

*

Sabahleyin onu evinden almaya gittiğimde “seni beklerken bir şeri içtim,” diyor o.


“Daha on bir bile olmadı,” diyorum ben.


“İçkinin saati mi var, canım,” diyor o gülerek. “Ev sahibem günde 71 cin tonik içiyormuş.”


Girne’de işimizi bitirdikten sonra pideciye gidiyoruz. “Beer?” diye soruyor pideciye.


“Bizde bira ne gezer,” diyor pideci.


Yürüyerek arabamı park ettiğim yere giderken bara çevrilmiş olan bir tarihi binaya sokuyor beni ”içerisinin ne kadar güzel olduğunu görmeni istiyorum,” diyerek. Ama niyetinin başka olduğunu biliyorum. 


Girişteki bahçede bir kadın ve bir adam saksılara çiçek ekiyor. 


“Öğleyin kapalıyız ama buyurun,” diyor adam. 


Yirmilerinde olmalı. Uzun siyah saçları var. Türk olmadığını anlayınca arkadaşımla İngilizce konuşuyor. 


Bizimle beraber alt kattaki yüksek tavanlı odaları dolaşıyor ve evin tarihini anlatıyor. 


Barın bulunduğu salona geldiğimizde arkadaşım soruyor: “Bir cin tonik içebilir miyim?” 


“Tabii,” diyor genç adam. “Bir dakika ellerimi yıkayayım.” Bu cevabı duyunca ahbabımın keyfi belirgin bir şekilde artıyor. “Ahh,” diyor.


Dışarıda, dirseğe gelen masalardan birinin önündeki tabureye oturuyorum. Cin geliyor ve masaya konuyor. Renksiz bardağın içindeki renksiz sıvıda yeşil bir limon dilimi ve pipetin çevresinde kabarcıklar kaynaşıyor.


Ben içkiyi bırakalı cin, pipetle mi içilmeye başlandı?


“İçeriye geçelim,” diyor o. 


Tabureye rahat oturamayacak kadar kilolu.


İçerideki koltuklardan birine kurularak kendini, evin dünyaya geldiği On Dokuzuncu Yüzyıl’ın başındaki İngiliz asilzadelerinden biri gibi hissetmek istiyor.


“Burası iyi,” diyorum ben. “Deniz görünüyor.”


“Buna deniz mi diyorsun,” diyor o, sinirle manzarayı kesen beton inşaattan geriye kalan maviliğe işaret ederek. İçkisini ayakta içmekten hoşnut değil.


Bir şey demiyorum. İçkiyi bırakmış biri ile içkisiz yaşayamayacak birinin birbirlerini çekilmez bulma durumu meydana geldi. 


Ahbaplığımızın ahşabı beton duvara çarpmaya başlıyor.


Anlıyor. Çarçabuk bitiriyor içkisini.


“Uzun hayatının on dakikasını burada geçirmişsin, çok mu,” diye azarlıyor beni, orada geçirdiğimiz zamandan yirmi dakika indirim yaparak.


Arabası yok. Bazen Girne’ye indiğimde oradaki işlerini yapması için onu da götürüyorum. 


Bir şey demiyorum ama “bir daha seni zor getiririm,” diye düşünüyorum. 


Beynimin bu olayı sakladığı yere bir rüzgâr yolluyorum, alıyor onu uzaklara hatırlanmaması hatırlanmasından iyi olan şeylerin yanına atıyor.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ruh İkizi
Ruh İkizi - 1 yıl Önce

“İnsan iki şekilde anılır; biri rahmetle, biri nefretle..” Aşık Veysel (1894-1973)
Herkes kendi kıymetini kendisi takdir eder.
Farkında olsa da olmasa da.
Teşekkürler Sayın MM.
Sağlık ve sıhhat dilerim.

Ahmet Ö.
Ahmet Ö. - 1 yıl Önce

Başkasının ritmine uymak çok zor gerçekten

anonim
anonim - 1 yıl Önce

"İçkiyi bırakmış biri ile içkisiz yaşayamayacak birinin birbirlerini çekilmez bulma durumu meydana geldi. "

Veli Özcan
Veli Özcan - 1 yıl Önce

Aşık Veysel'i anmış oldunuz, 50 yıl önce bugün kaybetmiştik,ruhu şad olsun.

banner608

banner474