Dünyanın önde gelen üniversitesilerinden dördü yeryüzündeki hayatın kökenlerini araştırmak ve hayatı meydana getiren biyolojik sürecin kâinatın başka yerlerindeki izlerini tespit etmek üzere bir birlik kurdu.
 
Birliğin adı Origins Federation -Kökler Federasyonu. Kurucuları, Birleşik Krallık’tan Cambridge, Amerika’dan Harvard ve Chicago Üniversiteleri ile Isviçre’den Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü. 
 
Dünyada hayatın meydana gelmesi ve evrilmesi  “mutlu bir kaza” mı idi?  Yoksa birçok yerde canlıların varlığı kâinatın temel özelliklerinden biri midir?
 
Dört üniversitenin bilim insanları bu soruların cevabını arayacak. 
 
Bu cevaplar daha önce de aranmıyor değildi. Kökler Federasyonu sadece en yeni ve son yıllarda yapılan araştırmalardan da yararlanarak yola çıkan bir girişim olacak. 
 
İşin kolay olmayacağı kesin, çünkü hayatın kati tanımı bile yapılmış değil.
 
Uzayda aranacak olan bilimde biosignatures - biyolojik imza - olarak bilinen şeylerdir. 
 
Bir “biosignature” hayatın var olduğuna veya olmuş olduğuna dair bilimsel kanıt sağlayan bir madde - element, izotop veya molekül - veya fenomendir. Bunların ayıca hayat var olmadan meydana gelmelerinin mümkün olmaması gerekir. Bir biosignature’ün kanıt niteliğinde olması için canlı bir şey tarafından meydana getirilmiş olması yetmez; cansız bir şey tarafından yaratılmış olmasının da imkânsız olması gerekir.
 
 
Dünyadaki ilk canlılar olan mikroplar dört milyar yıl önce meydana geldiklerinde hayatı destekleyen koşullar bu günkü gibi değildi. Oksijen olmayan, metan gazına batmış bir atmosfer vardı.  Bunun gösterdiği, insana en olumsuz görünen koşullarda bile hayatın start alabilme özelliğine sahip olmasıdır.
 
Extremophile, Latince ekstrem (aşırı) ve Yunanca filia (aşk) kelimelerinden meydana gelen bilimsel bir terimdir. Bu terim çevrenin aşırı uçlarında yaşayan mikropları tarif etmek için kullanılır: örneğin oksijensizlikte, karanlıkta, sıcak kaynak sularında, buz kitlelerinde ve olağanüstü sıcaklık veya basınç koşullarında. Bunlar canlı olunabilecek ortamlarının sınırını çok uzaklara taşıdı. Ve bu ortamların kâinatın başka yerlerinde de mevcut olabileceğini, orada da canlılar olabileceğini düşündürdü. 
 
Antarktika’da, bir kilometre kalınlığındaki bir buz tabakasının altında bulunan soğuk ve karanlık bir gölde yaşayan bakteriler var. Bazı bakterilerin eksi 420 santigrat derece ısıya tabi tutulduktan sonra canlı ve fonksiyonel kaldığı görüldü.
 
Çoğaltılabilecek bu örnekler bilim insanlarına yaşam denilen şeyin kâinatın birçok yerinde mümkün olabileceğini düşünmeye teşvik etti.
 
Ama başlangıç noktası hâlâ bir muamma olan hayatın dünyada nasıl başladığı olacak.
 
1990’lardan bu yana 5,000 exoplanet, yani dünyamız gibi kendi güneşinin etrafında dönen gezegen keşfedildi. Sadece Samanyolu galaksisinde milyarlarca böyle gezegen olduğu tahmin ediyor. 
 
Bunlardan birinde “hayat” olmaması imkânsız gibi görünüyor. Ama ne biçim bir hayat?