banner564

Çözümsüzlük düğümü…

Rumların koro halinde KKTC’yi ziyaret eden yabancıları adeta aforoz etmesi ve cezalandırılmasını talep etmesi, daha fazla gecikmeden mutlaka devletimizi tanıtmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Rumların bu tutumunu Türkiye ve KKTC olarak resmen AB ile BM nezdinde şikâyet etmeliyiz.
Yaklaşık yarım asırdan beri sürdürülen müzakerelerde, denenmemiş yöntem kalmamasına rağmen, iki tarafın kabul edebileceği birleşik federal bir anlaşma yapılabilmesi mümkün olmadı.
AB ve BMGK tarafından her koşulda desteklenen Rum tarafının, Aralık 1963’te silah zoru ile gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti avantajından kendi isteği ile vazgeçmesi için hiçbir neden yoktur.
Bu nedenle
  -Mart 1964’te BM’de ana vatanımızın da itiraz etmemesi yanlışı yüzünden kabul edilen kararla, Cumhuriyeti silah yolu ile yıkmaya teşebbüs eden güneydeki Rum yönetimi, yasal Kıbrıs cumhuriyeti kabul edildiğinden;
-Anavatan Gümrük Birliğine girme karşılığında, Güneydeki Rum yönetiminin ‘Kıbrıs cumhuriyeti’ olarak AB’ye girmesine itiraz etmediğinden;
-AB adaylığı karşılığında ana vatan, Güneydeki yönetimin tüm ada adına AB’ye üye olmasına karşı çıkmadığından;
-AB ile müzakerelerin başlaması karşılığında, ana vatanımız, ek protokolü imzalamayı kabul ettiğinden;
-Rumların her istediği, AB tarafından Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde ön koşul olarak ileri sürüldüğünden; 
Rum- Yunan cephesinin ozmosis dışında, herhangi bir çözüm şekline yanaşmak zorunda olmadığı, herkesin kolayca idrak etmesi gereken gerçeklerdir.
Ayrıca:
-KKTC tanınmadığı sürece, deniz ve hava limanlarımızın uluslararası trafiğe açılmasının, Rumlar tarafından engelleneceği;
-Güneydeki mallarımızın üzerine sünger çekilirken, kuzeydeki Rum malları için altından kalkınamayacak kadar tazminat ödemek zorunda kalacağımız;
-Kıbrıs Türk halkı üzerindeki izolasyonların kaldırılmasına AB’yi arkasına alan Rumların izin vermeyeceği;
-Anavatanın AB’ye üye olabilmek hayali ile önce limanlarını açarak dolaylı olarak, daha sonraki aşamalarda ise, Rum yönetimini tanıması ile Kıbrıs Türkünün Rum yönetimine yamalanmak seçeneği ile karşı karşıya bırakılacağı; politikacı olmayan sade vatandaşlar tarafından bile bilinmektedir.
Herkesin gözüne batmakta olan bu açık gerçeğe rağmen hala daha; KKTC’de bazı siyasilerin Annan Planı, Birleşik Kıbrıs, federalizm saplantılarından kurtulamaması, tarihe büyük bir hata olarak kaydedilecektir.
Gerçekler halkımızın ezici çoğunluğu tarafından bilindiği için, ilk seçimlerde yanlışı ısrarla görmemekte direnen siyasiler, çok ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
 Bu nedenle artık aşırı iyimserliğin, teslimiyetçiliğin, hayallerin, hatırlama özürlülüğünün, ezberlenen içi boş sloganların, saplantıların bir yana bırakılması ve gerek ana vatanın AB üyeliği, gerekse bizim geleceğimiz bakımından, tek çıkış yolunun KKTC’nin tanıtılması olduğunun görülmesi ve bu doğrultuda mücadele edilmesinden başka çare bulunmadığının anlaşılması gerekir.
Bunun dışında yapılacak her şey zaman öldürme, bugüne dek elde ettiğimiz kazanımları yavaş yavaş yitirmek, ana vatanın 1960 Cumhuriyetinden kaynaklanan haklarını unutmak,  zaman içinde adanın tümünü Rumlara teslim etmek, ana vatanı ve Kıbrıs Türkünü, geri dönüşümü mümkün olamayacak zararlara sokmak demektir.  
Mevcut gerçekler ve iki tarafın bilinen durumuna rağmen, hala daha birleşme zemininde çözüm dayatılmasının haklı, iyi niyetli, mantıklı bir nedeni olamaz. 
Rum tarafı her koşulda ulusal tez ve davasını desteklenmesi nedeniyle 1963’ten sonra elde ettiği avantajlı durumdan kendi kararı ile vazgeçmemektedir.
Rum-emperyalistler ve maalesef içimizdeki zayıf halkalar, mevcut durumun devam ettirilmesi amacı ile müzakerelerin federal birleşme zemininde devamını savunmaktadır. 
Ancak KKTC’deki birkaç çatlak ses ve Rum kara sevdalılarına rağmen, Türk tarafının 1974’ten sonra kendine ait bir bölgede kendi kendini yönetme hakkından feragat ederek, 1974 öncesi koşullara dönmesi beklenemez.
KKTC’deki ziyaretleri nedeniyle, Rumların koro hailinde BMBG Komutanı Tüm General Ingrid Gjerde ve Hollandalı parlamenter Liane den Haan’na saldırması, hakaret etmesi ve cezalandırılmalarını talep etmesi, tipik şımarıklık yüzsüzlük ve pişkinlik örneğidir. 
Çünkü güneydeki yönetimin uluslararası anlaşmalarla kurulan iki halklı Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığı kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir.
Yabancıların bizi ziyaret etmesini bile içine sindiremeyen Rumlarla ortaklık kurmak,  ilmiği kendi elimizle boynumuza geçirmektir.
Bu nedenle Kıbrıs meselesini artık gündemden çıkması isteniyorsa, tek çıkış yolu KKTC’nin tanınmasıdır.

YORUM EKLE

banner608

banner474