banner564

Devletin nahoş hikâyesi

Devlet dediğimiz kurum biz modernlere hayatın olağan bir parçası, adeta doğal bir gerçeklikmiş gibi geli. Ama işin aslı öyle değil, çünkü insanoğlu her zaman örgütlü siyasî iktidar altında yaşamış değildir. Siyasî iktidarın örgütlenmesi anlamında devletin tarihi en fazla 6000 yıl geriye gider. Bugün bizim hükmü altında yaşamakta olduğumuz modern devlet ise çok daha yenidir, en fazla beş asırlık bir geçmişi vardır.

Modern anlamda devletin genel kabul gören nötr bir tanımını 20. yüzyıl başlarında Alman sosyoloğu Max Weber (1864-1920) yapmıştı. Bu tanıma göre, devlet sınırları belli bir toprak parçası üzerinde meşru şiddet kullanma tekeline sahip olduğu iddiasını yürütmekte başarılı olan bir insan grubudur.

Peki devlet nasıl ortaya çıkmıştır?... Sosyal ve siyasal teoride bu konudaki baskın görüş devletin kökeninin fetih, zapt veya istilâ olduğudur. Genellikle sanıldığının aksine, insanlar kendi istekleriyle bir araya gelerek hükmü altında yaşamak için bir iktidar örgütlenmesi yaratmış değildirler. Aksine bir insan topluluğunu veya halkı yenecek kadar güçlü olan haydut grupları yendikleri topluluğun sırtından geçinmelerini sağlamak üzere kalıcı bir kurumsal yapı oluşturmuşlardır. Yani, devletin bir toplum sözleşmesinin eseri olduğu yolundaki yaygın görüş aslında bir hüsnükuruntudan ibarettir.

Bunun mekanizmasını Amerikalı iktisat ve siyaset bilimci Mancur Olson (1938-1998) şöyle özetliyor: Devletin henüz ortaya çıkmadığı çağlarda toplumlar yağmalama ve yakıp-yıkma saikiyle hareket eden ‘’serseri veya başıboş haydutlar’’ın baskınlarıyla sürekli taciz edilip yağmalanıyorlardı. Ancak başıboş haydutlar zamanla toplulukların kaynaklarını yağmalamanın daha ‘’verimli’’ ve akıllıca olan bir yolunu keşfettiler. Bu, yerleşik hale gelerek sömürebilecekleri zenginliğin istikrarlı bir şekilde üretimini garanti etmek üzere, bir topluma yerleşmek ve onu başıboş haydutlardan korumak yoludur.  

Bir devletin tipik doğuş hikâyesini de Murray Rothbard’dan (1926-1995) dinleyelim: ‘’Güney Ruritania’nın tepelerindeki bir haydut grubu en sonunda ülke üzerinde fiziki kontrolü elde etmeyi başarır ve haydutların reisi kendisini ‘Güney Ruritania’nın egemen ve bağımsız yönetiminin Kralı’ olarak ilan eder. Eğer o ve adamları bu yönetimi bir müddet ayakta tutabilecek güce sahip iseler, işte al sana ‘milletler ailesi’ne katılan yeni bir Devlet! Böylece eski çete liderleri de ülkenin meşru yöneticilerine dönüşmüş olur-lar.’’ 

Böyle bir sömürü düzeni, yani daha sonraları ‘’devlet’’ olarak adlandırılacak olan, yöneten-yönetilen hiyerarşisine dayalı iktidar yapısı kurmanın mantığını ise yine bir Alman düşünür olan Franz Oppenheimer (1864-1943) açıklamıştı. Ona göre, insanlar geçimlerini birbirinin tam zıddı olan iki yoldan biriyle sağlarlar: çalışma veya yağma. İlki kişinin geçimini kendi çalışmasıyla sağladığı ekonomik yöntem, ikincisi ise başkalarının çalışmasının ürününe el koymaya dayanan siyasî yöntemdir. Devlet siyasî yöntemin -yani yağmanın- tipik örgütlenme tarzıdır.  

Kısaca, devlet yenilgiye uğratılanların ekonomik olarak sömürülmesinden başka bir amaçla doğmuş değildir. Onun için, Amerikalı düşünür Albert J. Nock (1870-1945) devletin mahiyeti itibariyle toplum karşıtı olan bir kurum olduğunu söylemiştir. Chandran Kukathas’a göre de devlet toplumun ortak iyiliğine değil de belirli çıkarlara, özellikle de iktidardakilerin çıkarlarına hizmet eden bir kurumdur.

Bu yazıyı Amerikalı yazar H. L. Mencken’in bir sözüyle bağlayalım: ‘’Devlet gerçekte medenî insanın en büyük fiyaskosudur.’’

YORUM EKLE
YORUMLAR
Okur
Okur - 15 saat Önce

Sevgili Erdoğan
Neyi yazıp yazmayacağınıza elbetteki kendiniz karar verirsiniz!
Fakat ,Türkiye gündeminden kaçıyor izlenimini veriyorsunuz!
İktidardan bayağı ürkmüşsünüz gibimize geliyor!
Saygılarımla arz ederim.

Mustafa kucukaslan
Mustafa kucukaslan - 11 saat Önce

Hocamın korkmadığına eminim bugünkü yönetimin kendi isteğiyle değişmeyeceğini okuma oranının zaten bu sisteme karşı olduğunu bildiği için günlük kısır tartışmalara girmediği kanısındayım hocamın avukatı falan değilim en 20 yıl yazılarını okumuş biri olarak yazdım saygılar

banner471

banner473