banner564

Dokunduğu her şey daha çok oluyor

İstanbul’da fırtına alarmı verilmiş. Taşan yağmur suları, direk deviren rüzgârlar, dolu bekleniyormuş. 
“Belki bize de geliyor,” diyor arkadaşım. 
Başımı kaldırınca bulutsuz, içine süt katılmış gibi maviliği azalmış bir gök görüyorum. 
“Gelmez.”  
Oysa neredeyse Ekim’in ortasındayız. Sıcak var bulut yok.
Karnım tok sırtım pek eve dönünce önce aldıklarımı mutfağa taşıyorum: Trodos suyu, Girit zeytinyağı, babutsa, hurma, zeytinyağlı dolma, köfte, portakal suyu, susam dahil kahvaltılık karışık tohumlar, şarap ve pumpernickel ekmeği. 
Hepsini yerleştirinceye kadar kan ter içinde kalıyorum. Islak gömleğimi çıkarıyorum, vantilatörün önüne yıkılıyorum.
Bu sıcak sonunda hepimizi ortadan kaldıracak.
Bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü’nü Louise Glück adlı Amerikalı şair almış. Adını daha önce duymamıştım. 
İnternette şiirlerini buluyorum. Bir tanesinin adı - 2004 tarihli - Ekim (1. Bölüm). 
Bizim adada yazılmadığı belli: “Gene kış mı geldi, gene soğuk mu oldu,” diye başlıyor. 
Devamını okuyorum ama şairin ne demek istediğini anlamıyorum. 
İngilizce şiirleri anlamıyorum çoğunlukla, orada ortaya çıkıyor İngilizce bilmekle İngiliz veya Amerikalı olmamanın farkı. Dış İlişkiler ve Diploması yerine İngiliz Edebiyatı okumalıydım, ilk niyetim de oydu ama olmadı, gerçekleşmeyen birçok niyet gibi.
Glück 77 yaşında imiş ve yeni şiir kitabı yaşlanmaya dair olacakmış. Yaşlanmayı “dökülmek” ve “başa çıkma yeteneğinin kaybı” olarak tarif etti bir gazeteciye, “güvendiğiniz fiziki zarafet, güç, zihinsel çeviklik gibi özelliklerin tehlikeye düşmesi veya tehdit altında olması” durumu. 
En iyisi yukarı çıkıp klimayı açayım ve uyuyayım. Uyanınca, hava serinlemişse yürüyüşe giderim. Serinlememişse bahçede incir toplarım. 
Küresel ısınma pokerde kartların karıştırılıp yeniden dağıtılması gibi. Bana nasıl bir kâğıt gelecek, sana nasıl, ona nasıl? Ne gelirse gelsin hiç kimsenin önüne bir önceki eller gelmeyecek. Herkese kötü kartlar gelecek.
Şimdi bunları düşünme.
 
Her şey geride kaldı, her şeyin geride kaldığını düşünecek bol zaman hariç. 
Gözlerim de bozuldu. Eskisi kadar çok kitap okuyamıyorum. Sayfaların üzerine bulutlar iniyor, İstanbul’a dolu yağdıran, taşıran, rüzgârla bir olup direkleri deviren bulutlar gibi.
“Tanrı serveti eşit dağıtmaz, dertleri eşit dağıtır.”
Başucumdaki deftere böyle yazmışım. Ben mi düşündüm bunu, yoksa düşünmüş olan birisinden mi kopyaladım? Hatırlamıyorum.
Hatırlamamak. Bu da başka bir dert.
Ya bunun yazarı?
“Dokunduğu her şey daha çok oluyor.”
Kimdi acaba bu kişi? 
Ben olmadığım kesin. Bankadaki paramdan başlayarak, dokunduğum herhangi bir şeyin daha çok olduğunu hatırlamıyorum.
İyi de kimdi? 
Ben miyim onu tanıyan yoksa bir başkası mı onun hakkındaki bu gözlemi yapan? 

YORUM EKLE
YORUMLAR
M.Şakir Katman
M.Şakir Katman - 4 yıl Önce

Sanal dünyadan çok çok büyük paralar kazanan firmaların kazancını ve sanal dünyanın mülkiyetini tartışmaya açmak istiyorum.Görüşlerim kısaca aşağıda yazılmıştır.
Yorumunuzu bekliyorum.
Selamlar, saygılar


‘’ Bilindiği gibi, Asya-Avrupa ve Afrika kıtaları ‘’Eski Dünya’’, Amerika ise ‘’Yeni Dünya’’ diye nitelenir. Şimdi ise Sanal Dünya ‘’ En Yeni Dünya’’ mızdır.
Bu dünyanın sahipleri ise devletler değil milletlerdir.Çünkü, sanallık insana aittir.Devletlerin sanal dünyası olmaz.

Ama, sanal dünyada inanılmaz paralar kazanan firmalar kazanç vergilerini devletlere veriyorlar.Bu firmaların yüksek karları sadece ticari kar değil aynı zamanda bir rant geliridir.Bu rantın vergisininde devletlere değil direkt olarak insanlığa verilmesi gerekiyor. Zaten sanal dünyada kapladıkları yere kira da ödemiyorlar.
Bu aşırı karı ,bu kadar kısa zamanda ancak Yeni Dünya da yaşayan Aztek’ lerin altınlarını yağmalayan konküsdatör Cortes elde etmişti.
Günümüzde ki bu dev firmalar Cortes gibi zalim değiller ama onun gibi birer fatihtirler ve ganimet peşindedirler.Bu ganimet tüm insanlığa aittir ve bedelinin insanlığa ödenmesi gerekmektedir.Bu konuda bu şirketler ile görüşüp anlaşmaya varılacağına inanıyorum.Gönüllü yardımlar yaptıklarını biliyorum ama bu yetmez ve bunun kurallara bağlanması gerekir.’’

Öncü olmak fatih olmayı gerektirmez !

Veli
Veli @M.Şakir Katman - 4 yıl Önce

Su anda calisiyor yalniz. Eskiden ariza yapiyordu ama galiba duzeltmisler. Veya belki browser e bagli bir sorun olabilr, ama simdi hersey duzgun calsiyor gorunuyor. Haber vermis olayim.

Veli
Veli @M.Şakir Katman - 4 yıl Önce

Burasi malesef tartismalar icin oek uygun bir yer degil. Sitenin tasarimindan olsa gerek burada birkac yorum atilinca site tikaniyor, baska mesaj kabul etmiyor. Sonra da diger yorulmalri izlemek icin tiklayin diye bir buton aciliyor ama o da calismiyor. Kac sefer sikayet ettik, bildirdik ama hcibirsey degismedi.

Hani haber vermis olayim, acacaginiz tartisma birkac yorumdan oteye gitmez.

O.TUNA YAZICIOGLU
O.TUNA YAZICIOGLU - 4 yıl Önce

Yine ne guzel bir yazi Metin Bey..Ruhlarimizi yikadiniz..Buram buram Akdeniz kokuyor. Mare Nostrum..Tasini topragini opup basima koydugum Akdeniz..Insanini da, dogasini da, muzigini de, yasam kulturunu de hicbir yere degismedigim Akdeniz..Hele ki Dogu'su....

METİN MÜNİR
METİN MÜNİR - 4 yıl Önce

MAALESEF ŞİKAYETİNİZİ GAZETEYE ULAŞTIRMAK DIŞINDA ELİMDEN BİR ŞEY GELMEZ. ÜZGÜNÜM ŞAKİR BEY.

Ruh ikizi
Ruh ikizi - 4 yıl Önce

Yine okuyucuyu daldan dala götürdünüz Üstadım, elinize sağlık.

Özkan Kılınç / İstanbul
Özkan Kılınç / İstanbul - 4 yıl Önce

Bu güzel yazı için teşekkürler

Rehend
Rehend - 4 yıl Önce

Yine doğanın sözlüğünden derin bir başlık.
Teşekkürler...

Gurel ASIK
Gurel ASIK - 4 yıl Önce

Yazarımız politikaların yalanlarla dolu dunyasından hayatın gercek dunyasına tasıyor bizi. Bos islerle mesgul olup uzulmeyelim diye

Duygu Pınar
Duygu Pınar - 4 yıl Önce

Bahçeniz. Ona dokunup çoğaltmışsınız, kendinize haksızlık etmeyin. Hazır bulduğunuz ağaçlara farklı türler eklemişsiniz. Siz gezegenimizi gerçekten sevip doğasına saygı gösteren insanlardansınız, daha ne olsun ellerinize sağlık.


banner471

banner474