banner564

Emekli büyükelçilerin korku tüneli

Kanal İstanbul’a karşı çıkanların inşa ettiği korku tünellerinden biri, bu tasarlanan su yolunun Montrö Anlaşması’nı “tartışmaya açacağı,”  bunun da Türkiye’nin çıkarlarına uygun olmadığıdır.
Bu tünelcilerin arasına birkaç gün önce “Kamuoyuna Duyuru” başlığı altında ortak bir bildiri yayınlayan 126 emekli büyükelçi de katıldı.
Emekli büyükelçiler bildirilerinde “Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açacaktır,” dedi.
Ve bu kehanete büyük bir iddia getirdi:
“... Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ...Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açar.”
Açık söylemek gerekirse bildiriyi okuyunca şoke oldum.
Metni imzalayanlar arasında uzun yıllar en üst düzeyde Türkiye’nin dış politikasını yürüten birçok ünlü diplomat var.
Çoğunu Mülkiye’den tanıdığım, bazıları arkadaşım olan bu diplomatlar, nasıl oldu da somut bir olguya dayanmayan böyle abartılı iddialarda bulunabildiler?
Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’ni “tartışmaya açabilir” demiyorlar, “açacaktır,” diyorlar.
 
Ve açıldığı zaman da Türkiye, İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğini kaybedebilir demiyorlar, kaybedecektir, diyorlar.
Neden ve nasıl? Bunu açıklamıyorlar.
Evimin bitişiğindeki arsama yeni bir ev yaparsam bu mevcut evimin mülkiyetini tartışmalı hâle mi getirir?
Bir defa bu su yolları ve denizle yakından ilgilenen ülkelerde Kanal İstanbul’la ilişkili Montrö tartışması yok.
Muhtemelen olmayacak da.
Erdoğan, Kanal İstanbul açıldıktan sonra (açılırsa tabii) Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’nin buraya  teşmil etmeyeceğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı böyle bir açıklamaya neden gerek duydu?
Çünkü Montrö Sözleşmesi Türkiye’nin çıkarlarını mükemmelen karşılamaktadır.
Mükemmelden daha iyi ne var?
Sivil ve askeri gemilerin Boğazlardan ve Marmara’dan geçişini kurala bağlayan bu 84 yıllık sözleşme hem genel olarak iyi çalışıyor hem de bu su yollarını kullanan ülkelerin çıkarlarını tatmin ediyor.
Boğazların büyük denizci ülkelerin rekabet alanı hâline gelmesine mâni olduğu gibi bu kritik su yollarının yolgeçen hanına dönmesini de önledi.
 
Boğazların ve Marmara Denizi’nin statüsü konusunda yabancı başkentlerden şikâyet sesi gelmemesinin nedeni budur.
Kanal İstanbul’un bu durumu değiştireceğine dair hiçbir emare yoktur.
Kanal İstanbul, onu gerçekleştirmeye azimli görünen kişinin sözleri ile “çılgın” bir projedir. Deliliktir yani.
İki amacı vardır: Erdoğan’ın egosunu okşamak,  ince eleyip sık dokumak alışkanlığına sahip olmayan seçmenini etkilemek. Ve milyarları faydalı yatırımlara yönlendirileceğine inşaat sektörüne kanalize etmektir.
Yerel bir rant projesidir, özetle.
Emekli büyükelçilerin savunduğu gibi dışişleri ile ilgili değildir ve Montrö Sözleşmesi’nin kapsamına girmez.
Kanal İstanbul Türkiye’nin içişlerine taalluk eden bir müsrifliktir ve bu ve başka birçok nedenle eleştirilebilir. Ama egemenlik boyutu ile değil.
Keşke emekli büyükelçiler barutlarını boş yere ıslatmak yerine daha isabetli atış yapabilecekleri bir konuya saklasalardı. 

YORUM EKLE

banner608

banner474