banner564

Eşeğin ölümü

Kış başlangıcında bir hafta sonu, Rum bir arkadaşımla beraber adanın batısındaki Akamas Yarımadası’na gittik.
Akamas, büyük  bölümü milli park olan, ormanları ve tenha kumsalları ile ünlü, sakin bir yerdir.
Arkadaşım, zengin olduğu için rock yıldızlarının ve Rus oligarklarının tatil için adaya geldiğinde kaldığı Anassa Oteli’nde yer ayırtmıştı.  Ben, o kadar zengin olmadığım için, otele birkaç kilometre mesafede olan Latsi Köyü’nde küçük bir deniz kenarı motelinde yatacaktım.
O gece, Trodos Dağı’ndaki Kathikas’ta yemek yedik. Kathikas, arkadaşımın artık hayatta olmayan babasının köyüydü. Köyün bağlarından çıkan üzümden yapılmış şaraptan içtik biraz ve sıradan bir yemek yedik.
Gece yarısına doğru geri dönerken arkadaşım “Şimdi seni adada yıldızların en güzel göründüğü yere götüreceğim,” diyerek Mercedes’ini sağa kıvırdı. Bir uçurumun yanında durup indik ve gökyüzüne baktık.
Hava açık ve epeyce serin olduğu için yıldızlar çok güzel görünüyordu.
“Nasıl?” diye sordu.
Astronomi ile pek ilgim olmadığı için yıldızların en iyi göründüğü yerde miydik, değil miydik bilmem mümkün değildi, ama bunu konu etmeye gerek yoktu.
“Harika,” dedim.
 
Bir süre daha yıldızları seyrettik. Her gece oradalar ama onlara, yere baktığımızdan çok daha az bakıyoruz.
“Bu yerin bir özelliği daha var,” dedi arkadaşım ve uçurumun başına gitti.
Anlatmaya başladı.
“Babam gençliğinde bir gün uçurumun altında avlanıyormuş.
“Bir ara acayip bir eşek anırması duymuş. Sese yaklaşınca ihtiyar bir eşeğin yerde yattığını görmüş. Eşek ayağı kayıp uçurumdan düşmüş olmalı, diye düşünmüş. Kemikleri kırıldığı için hayvan kalkamıyor, inleyip duruyormuş. Babamın çıkardığı sesleri duyunca anırıp dikkatini çekmek istemiş olmalıydı.
“Babam alelacele Kathikas’a dönmüş ve ilk rastladığı köylüye ‘Birinin eşeği yanlışlıkla uçurumdan aşağı düştü,’  demiş.”
“Köylü istifini bozmamış. ‘Yanlışlıkla düşmedi,’ demiş. ‘Biz, eşeklerimiz iş yapamayacak kadar yaşlanınca onları uçurumdan aşağı atarız.’ ”
“Zavallı eşek,” dedi arkadaşım. “Bir insan onu aşağıya attı ama başka bir insanın sesini duyunca gene de anırarak onu çağırdı. Belki kurtarır diye.”
“Sonra ne oldu?” diye sordum.
 
“Babam Lefkoşa’ya dönünce özel bir tabanca satın aldı ve köyün muhtarına verdi. ‘Bundan sonra eşekleri uçurumdan aşağı atmayın,’ dedi.”
*
O gün bugündür düşünüyorum ve cevap bulamıyorum.
Bir insan kendine on, yirmi yıl hizmet etmiş bir hayvana karşı, nasıl bu kadar acımasız olabilir?
İnsan, neden diğer hayvanları canı çektiği gibi yaşatıp öldürme yetkisine sahip olduğunu sanıyor?
Vermediği canı alma hakkını kimden aldı?
Acaba hayat ona taş yürekli davrandığı için mi insan, yaratıkların en taş yüreklisi oldu?
YORUM EKLE

banner608

banner473